Filmlerde ilişkilerin ve hislerin abartılarak sunulduğu herkes tarafından bilinen bir gerçektir, her filmin kendi içinde kurduğu bir fantezi dünyası vardır ve bana göre en çok aşk filmlerinde bu kurulmuş dünya gerçeğe hem çok yakın hem çok uzaktır. Bazı aşk filmleri gerçeğe o kadar yakındır ki o filmleri izlerken sanki kendi ilişkimizi üçüncü bir kişi olarak uzaktan izliyormuş hissine kapılırız, ve böyle bir film bizi çok fazla etkilemez. Ama bazı filmler vardır ki kimsenin hayal bile edemeyeceği kadar güzel, büyüleyici bir dünya karşımıza çıkarır. Ve bu filmlerin dünyasına kapılmaktan kendimizi alamayız.
Birçok aşk filmi izlemiş, kendini bu konuda gurme sayabilecek biri olarak söyleyebilirim ki çok az aşk filmi beni The Notebook kadar etkiledi. Sanırım bunun sebebi filmde söz vermenin ne kadar önemli sonuçlar doğurabileceğini ve bir sözün ne kadar büyük bir öneme sahip olacağını görmemdi. Her gün hepimiz bir sürü sözün öznesi oluyoruz ve bir çoğunu ertesi gün unutmuş oluyoruz. Ne kime söz verdiğimizi ne de ne için söz verdiğimizi hatırlamıyoruz. bunun en büyük nedeni ise bana göre söz vermeyi herhangi bir diyalog içerisinde kurulmuş bir cümleden farksız görmemiz. Söz verdiğimiz kişinin bizim için öneminden çok söz vermiş olmanın verdiği ağırlık bizi eziyor, bu yüzden birçok şeyi hatırlayan beynimiz verdiğimiz sözleri bizim için unutuyor.
(Buradan sonrası spoiler içerir)
Ama bu filmde böyle olmuyor, filmdeki başrol erkek oyuncumuz Ryan Gosling, filmdeki adıyla Noah, sevdiği kadın olan Rachel Mcaddams’ın hayat verdiği Allie’ye onun hayalini kurduğu evi inşa edeceğine dair bir söz veriyor ve şartlar ne olursa olsun hayat onu nereye sürüklerse sürüklesin sözünü unutmuyor ve hatta sözünü yerine getiriyor, evi inşa ediyor. Bu cümleleri okuduğunuzda ne var ki adam alt tarafı bir ev inşa etmiş diye düşünebilirsiniz, ama burada beni ve birçok kişiyi etkileyen nokta birlikteliklerinin bitişinin ardından, Allie başkasıyla nişanlanmışken Noah’nın o evi yapmaya başlaması ve inşayı tamamlaması. Her şeyden habersiz evlilik hazırlıkları yapan Allie ise evi gazetede satılmak üzere görüyor ve şok oluyor. İzlerken ben de en az onun kadar şok olmuştum çünkü bir sözün bu kadar değer gördüğü bir senaryo ne yaşadım ne gördüm. Ve anladım ki birine gerçekten değer veriyorsak onun için verdiğimiz söze de aynı oranda değer vermeliyiz, verebiliriz ama belki de vermiyor olma sebebimiz bizim tercihimizdir. Değer verdiğimiz birine karşı sözümüzü tutmak sandığımız kadar zor değil ama belki de o sözü tutamama ihtimalimiz altında ezildiğimiz bir yük haline gelir. Bu yüzden unutmak işimize geliyor olabilir, ama düşününce değer verdiği birine verdiğin sözü tutmak ve o kişinin sözünü yerine getirmek sonucu yaşayacağın mutluluk belki de o sözü tutamama ihtimalinin verdiği yükü hafifletecek kadar etkilidir. Ben bu filmi izledikten sonra söz vermekten korkmamaya başladım, belki siz de benzer bir etki yaşarsınız.