Paths of Glory (1957) belki de bugüne kadar pek çok eleştirmen ve sinema meraklısı tarafından övülmüş, Stanley Kubrick’in en önemli yapıtların biri olarak görülmüştür. Pek çoğumuz Kubrick’in bu filmini savaşın en korkunç yanlarını yansıtmasıyla biliriz. Hatta Paths of Glory, General Franco diktatörlüğü altındaki dönemin İspanya’sında içerdiği düşünülen antimilitarist mesajlar nedeniyle, dönemin Fransa’sında ise Fransız ordusunu kötü göstermesinden dolayı yasaklanmıştır.
Ne var ki, Kubrick’in bu muhteşem başyapıtında ortaya koyduğu, dikkatimizi çekmek istediği nokta antimilitarizmin ya da Fransız ordusunun çürümüşlüğünün çok daha ötesindedir. Usta yönetmen bu filminde, dünyanın kuruluşundan itibaren insanın içinde bulunan ve aslında savaş sırasında ortaya çıkmış olan değil savaşın ta kendisini ortaya çıkaran o çirkinliği anlatmaya çalışır bize.
Filmde kendisine verilen planın başarılı olması durumunda daha yüksek bir rütbe vaat edilen General Mireau, kendisine vaat edilen bu rütbeye ulaşmak için kendi askerlerine top atışı emri verecek kadar ileri gider. Görev başarıya ulaşamayınca da rastgele seçilen üç asker, askeri bir mahkemede yargılanır ve görevin başarılamamasından sorumlu tutularak idam edilir. Tüm bu olaylar yaşanırken insanın bu çirkin yanına itiraz eden tek kişi ise Kirk Douglas’ın muhteşem oyunculuğu ile hayat verdiği Albay Dax’tır.
Ne bomba yağdıran uçaklar görürüz Paths of Glory’de ne de arazilerde korkusuzca ilerleyen tanklar. Hatta bir filmi savaş filmi olarak nitelendirebilmemize yetecek kadar tüfek ya da tabanca bile yoktur. Film bitince izleyicinin aklında kalacak tek tüfek sahnesi ise düşmana yapılan bir saldırıdaki değil bir idam mangasının kendi ordusundaki suçsuz üç askeri vurması olacaktır.
Katiller, hırsızlar, dolandırıcılar… Toplumun ayıpladığı ve doğal olarak düşmanı kesildiği bu kimseler, her zaman insanın canavarlaşan yanını anlatmak isteyenlerce kullanılmıştır. Ancak çok az sanat eseri insanın canavarlaşan yanını, herkesçe kabul edilmiş, rasyonel görülen bir düzen içerisinde anlatmayı başarabilmiştir. Belki de mağaralardan gökdelenlere yükselmeyi başarabilmiş, gücü dünya sınırlarını aşan insanlık; sadece dış görünüşünde bir atılım sağlamış, ahlakını ise mağaraların dışına çıkaramamıştır.
Sinema, bazen sadece görselliğin kalitesi olarak anlaşılmaya müsait bir sanattır. Ne var ki gerçek sanat görünenin, okunanın ve duyulanın ardına hissedileni gizlemektir. Paths Of Glory ise bunu başaran nadir filmlerdendir. Sıradan yani sinema jargonu ile “klişe” bir savaş filmi beklerken insanlığın topal yanının en önemli parçalarından biri olan “sömürüyü” atar gözümüzün önüne. Ne saatlerce uçuşan mermileri izleriz ne de yaralardan akan kanları. Sadece ve sadece savaş alanında da var olması gereken, var olduğunu da aslında bildiğimiz ama filmlere aktarılmaya değer görülmeyen o “insanı” sunar alabildiğine, Paths Of Glory.
KAYNAKÇA
KUBRICK, Stanley. Paths Of Glory. 1957. Bryna Productions. Film