Moğolistan’ın sarp Sayan Dağları’nda, doğanın kucakladığı bir coğrafyada, yüzyıllar öncesine dayanan bir kültür hâlâ canlılığını koruyor. “Rengeyiği Türkleri” olarak da anılan Dukha Türkleri, günümüz toplumundan izole bir şekilde, asimile olmadan yaşamlarını sürdürüyor. Bu topluluk, Kuzey Moğolistan’ın vahşi doğasında, sarp dağlar ve ormanlar arasında adeta bir zaman kapsülünde yaşıyor.

Yerel Moğolların perspektifine göre, Dukhaların soyu Uygurlara dayanmaktadır. Ancak Çin kaynakları, Dukhaları günümüzde Rusya sınırları içinde yaşayan Tuva Türkleri ile ilişkilendirmektedir. Ayrıca, bazı Türk araştırmacılar, Dede Korkut Hikayeleri’nde geçen “Duha Koca Oğlu Deli Dumrul” adlı karakterin Duha adıyla bu antik kavim arasında bir bağlantı olabileceğini düşünmektedir. Duha topluluğu, konuştukları dil ve yaşam tarzları açısından Moğollarla önemli farklara sahiptir. Ancak günümüzde modernleşmenin etkisiyle, avlanma ve yerleşim alanları sınırlanmış, küçük yaşta çocukların eğitime tabi tutulması ve Moğolca öğrenmesi nedeniyle eski dil bilenlerin sayısı azalmıştır. Obadaki büyüklerin konuştuğu dil, Sayan dilleri grubuna ait olan, Tuva Türkçesinin bir türü olarak tanımlanabilir.

Başkent Ulanbator’dan başlayarak, Güney Sibirya sınırlarına yönelik zorlu bir seyahat için ilk aşama, 35 bin nüfuslu Mörön’e uçakla ulaşmayı ve ardından kara yoluyla Tsaganur’a doğru yol almayı içeriyor. Mörön’den ayrıldıktan sonra, yolun sadece ilk saatlik bölümü asfalt kaplı. Yol boyunca at, koyun, keçi ve yak sürülerine sıkça rastlanıyor. Asfalt yolun sona ermesiyle birlikte, kış mevsiminde ise heyecanlı ve bazıları için korkutucu bir 160 kilometrelik Hövsgöl bölümü başlıyor, bu da güzergahın güneyinden kuzeyine uzanan bir kesiti ifade ediyor.

Dukha Türkleri’nin kültürü, Orta Asya’nın derinliklerinden süregelmiştir ve bu topluluğun hayatının temelini oluşturur. Göçebe yaşam tarzları, geleneklerin kuşaktan kuşağa geçişi ve Türk kültürünün canlı bir parçası olmaları, Dukha Türkleri’ni sadece Moğolistan’ın değil, aynı zamanda Orta Asya’nın da tarihinde önemli bir topluluk haline getiriyor.

Dukha Türkleri, geleneksel olarak İslam inancını benimsememişlerdir. Bunun yerine, doğaya ve doğal güçlere olan derin bir saygıyı temel alan Şamanizm’i benimsemişlerdir. Şamanizm, doğa ruhlarıyla iletişim kurmayı amaçlar ve şamanlar, topluluğun manevi rehberleri olarak kabul edilirler. Kabul ettikleri bu inanç sistemi, Dukha Türkleri’nin doğayla olan bağını daha da güçlendirmiştir.

Dukha Türkleri’nin yaşamları, doğayla bütünleşmiş bir şekilde geçer. Bu topluluk, doğanın sunduklarına minnettarlıkla yaklaşır ve sürdürülebilirlik ilkelerine bağlı bir yaşam sürdürür. Bütün hayvanlarla iç içe bir yaşam süren Dukha Türkleri’nin yaşamında özellikle ren geyiklerinin ayrı bir yer tuttuğunu söylemek mümkündür. Ren geyikleri, onlar için sadece bir besin kaynağı değil, aynı zamanda bir yaşam arkadaşıdır. Sosyal ve toplumsal hayatta önemli bir yer tutarlar. Örneğin ren geyikleriyle yapılan avlanma ve onların bakımı, Dukha kültürünün vazgeçilmez bir unsuru haline gelmiştir. Ayrıca, geyiklerin derileri geleneksel kıyafetlerin yapımında kullanılırken, kemikleri ve boynuzları ise sanat ve el sanatları için değerli malzemeler olarak kullanılır. Sonuç olarak, Dukha Türkleri’nin yaşamında ren geyikleri; giyimden barınmaya, taşımacılıktan beslenmeye kadar birçok ihtiyacı karşılar.

Dukha Türkleri’nin geleneksel müzikleri ve dansları da kültürlerinin önemli bir parçasıdır. Özellikle törenlerde ve özel günlerde gerçekleştirilen bu gösteriler, topluluk üyeleri arasındaki dayanışmayı ve birliği pekiştirir. Aynı zamanda, bu geleneksel sanat formları Dukha kültürünün gelecek nesillere aktarılmasında önemli bir rol oynar.

Dukha Türkleri’nin yaşam tarzı, sadece doğayla uyumlu olmakla kalmaz, aynı zamanda sürdürülebilirlik ilkesine dayanır. Topluluk üyeleri, doğanın kaynaklarını bilgece kullanarak, gelecek kuşaklara temiz ve sağlıklı bir çevre bırakmayı amaçlar.

Ancak, günümüzde Dukha Türkleri’nin karşılaştığı modern zorluklar da göz ardı edilemez. 21. yüzyılla beraber Dukha Türkleri geleneksel yaşam biçimlerini sürdürürken modern zorluklarla da karşı karşıya gelmeye başlamışlardır. İklim değişikliği, artan hava değişkenlikleri ve kaybolan meralar, ren geyiği yetiştiriciliği pratiğini ciddi şekilde tehdit etmektedir. Ayrıca, teknolojinin etkisi ve modern yaşamın cazibesi, Dukha kültürünün devamlılığı için önemli bir tehdit oluşturmaktadır. Artan iklim değişikliği, doğal yaşam alanlarının azalması ve dış etkilerin artması, topluluğun geleneksel yaşam tarzını tehdit etmektedir. Bu nedenle, Dukha Türkleri, geleneksel bilgi ve modern teknolojiyi birleştirerek, doğayla uyumlu bir şekilde geleceğe adım atmaya çalışmaktadırlar.

Bunların yanı sıra en önemli tehlike ise dillerinin nesli tükenmekte olan dil kategorisine alınması. Hatta öyle ki Dukhaların dili “ciddi şekilde tehlike altında” olarak belirtilmiştir. Dukhaların çocukları, yakındaki ilçedeki yatılı ilkokul ve ortaokulda eğitim almaktadırlar. Ancak lise eğitimi için daha büyük şehirlere gitmek zorunda kalmaktadırlar. Bu süreçte, derslerin Moğolca olması, kendi dillerini öğrenme veya unutma konusunda zorluklara neden olmaktadır. Hem dış dünyaya açık olmaları hem de çocukların eğitim için taygalardan uzaklaşmaları, Dukha kültürünün ve geleneksel yaşam tarzlarının özellikle genç nesillerde değişmesine veya kaybolmaya başlamasına sebep olmaktadır. Dukha toplumundaki yaşlılar Moğolca yanında kendi dillerini konuşabilirken, gençlerin bir kısmı Dukha dilini bilmemektedir.

Sonuç olarak, Dukha Türkleri’nin yaşam tarzı ve kültürü, doğayla olan derin bağları ve sürdürülebilirlik ilkesiyle şekillenmektedir. Bu topluluk, sadece Moğolistan’ın değil, aynı zamanda tüm dünyanın doğal çevreye olan saygısını ve uyumunu simgeler. Geleneklerini yaşatarak ve doğayı koruyarak, Dukha Türkleri, gelecek nesillere ilham kaynağı olmayı sürdürecek gibi görünüyor.

Yazı Kaynakça:

  • Ümit Şıracı
  • https://stratejikortak.com/2020/05/dukha-turkleri-harita-kokeni.html
  • https://www.aa.com.tr/tr/dunya/issizligin-ortasindaki-bir-avuc-turk-duhalar/1426551
  • Ragagnin, E. (2012). EMOĞOLİSTAN DUHALARI ‘KAYIP OLMAYAN’ TÜRKOFON BİR HALK. Tehlikedeki Diller Dergisi, 1(1), 85-101.

Fotoğraf Kaynakça:

  • Ümit Şıracı

Leave a Reply