Hayat kısa değil. Bunu bilerek yaşamalı insan. Son zamanlarda bunu deneyerek tecrübe ettim. Yarın tabii ki ölebilirsin ama kuvvetle muhtemel ölmeyeceksin. Planını yarın ölecek gibi yapmak saçmalıktan başka bir şey değil. Bunu görebilmekle beraber süreyi biraz uzatınca insanın aklı bulanabiliyor.

Üniversite yılları güzel zamanlar, hele pek derdi olmayan çoğunlukta iseniz çok daha güzel. Herkesin kendince dertleri var, kabul. Ama ben burada bizim yaş grubunda daha nadir görülen sıkıntıları kastediyorum. Eğer ciddi bir sağlık probleminiz yoksa, ebeveynleriniz hâlâ hayattaysa ve gelir seviyeniz de kötü değilse sizi dertsiz çoğunluğa dahil ediyorum. Tabii ki sevgilinizle, arkadaşlarınızla ya da ebeveynlerinizle aranızda problemler vardır ve olacaktır da. Ama bunlar üniversite yıllarının güzelliği ile alakalı. Balın üstündeki domates suyu gibi bir nevi, aslında domates suyu da lezzetlidir ama bala damlarsa insanın canını sıkar. Biz de dertsiz başımıza dert aramak için konuşurken biri ortaya bir laf attı.

Yusuf: Arkadaş boşa yaşıyoruz, hayat kısa. Yarın ölsek, ne anladık bu hayattan?

Tolga: Saçmalama lan, niye ölelim yarın? Hem boşa da yaşamıyoruz bak beraberiz, eğleniyoruz.

Yusuf: Tamam, haklısın. Belki yarın ölmeyeceğiz ama boşa yaşadığımız da bir gerçek.

Zeynep: Neden boşa yaşıyormuşuz?

Yusuf: Birader biliyoruz ki hepimiz öleceğiz, yarın değilse haftaya.

Seda: Bak başladı yine…

Yusuf: Tamam, tamam. İhtimali düşük ama süreyi uzatırsak ihtimal de artacak. Diyelim ki seneye?

Murat: Öleceksek öleceğiz be! Derdin ne senin? Sen onu söyle.

Yusuf: Diyorum ki 1 sene ömrün kalmış olsa yine burada bu muhabbeti ediyor olur muydun?

O an saçma bir aydınlanma yaşadığımı sandım. Temelde doğru söylüyordu. Ölüm denen o acı gerçek bugünümü tamamen değiştiriyordu. Ben de “carpe diem” denen o saçmalığa böyle kapıldım. Dersleri serdim, sosyalliğime daha çok önem verdim. Daha çok para harcar oldum, güzel tecrübeler edindim. Ama yolun sonunda mutsuz oldum. Çünkü ölümü beklediğimi fark ettim. Bir insan ölmediği için mutsuz olur mu? Eğer yarınlar yokmuş gibi yaşıyorsa, o yarınlar geldiğinde tabii ki mutsuz olur.

Epey vakit o çukurda yuvarlandım. Neden sonra gözüme bir ışık çarptı? Ben yarınlar yokmuş gibi yaşarken, Yusuf okulu bitirdi bir de işe başladı. Uzun zaman sonra bir araya geldiğimizde birikim yapmaya başladığını da anlatınca uyandım. Şöyle bir etrafıma baktım, bir salak benmişim. Herkes muhabbeti unutmuş, ölümü unutmuş, geride kalan sadece ben olmuşum. O gün anladım ki hayat kısa değil. Ben de plan yapmaya başladım.

İlk olarak okuldan kurtulmam lazımdı. Okulu uzatan tembel akranlarım bir yana, kardeşlerim de okullarını bitirince okumak ağır gelmeye başladı. Bölümümden de iyice soğudum, çünkü severek girdiğim bölümümle alakalı hiçbir şey bilmiyordum artık. Tekrar her şeyi öğrenmeye de mecalim yoktu. Ne olacaktı bunca emek, çöp mü? Ne emeği be, ne yaptın sanki şimdiye kadar? Okudum, tamam bölümümle ilgilenmedim ama kitaplar okudum, insanlar tanıdım, farklı yerler gördüm. Tamam da bunun mühendisliğe ne faydası var? Doğru, yoktu. Ben de mühendisliği tekrar okumak yerine felsefe okumaya karar verdim.

Bu sırada okumalarımı da bırakmadım, hatta amacıma yönelik olarak arttırdım. Sordum kendime “Bu hayat denen şeyi nasıl yaşamalı?”. Sonra bir bilene danışmak adına İlber Ortaylı’nın “Bir Ömür Nasıl Yaşanır?” kitabını aldım. Baktım ki geç kalmışım. İlber hoca diyor ki “… 25’inize gelmeden bu işlerin icabına bakmalı, meseleyi çözmelisiniz.” (86). Bense bu yazıyı yazarken o günlerin geride kaldığı gerçekliğini suratıma vuran doğum günümü kutladım. O işlerin icabına bakamadım ama başka bakış açıları kazandım. Mesela biliyorum ki hayat kısa değil, ama geç kalınacak, erteleyecek kadar uzun da değil. O yüzden başlamak gerekiyor, geç de olsa.

Ben de başladım, geç de olsa güç olmasın diyerek. Bilenlerin, görenlerin, yaşayanların da tavsiyelerinden faydalanarak… Fakat biliyorum ki kimse benim gibi değil. Bu biricik hayat benim, ne olursa olsun boşa yaşamıyorum. Evet belki yine erteliyorum, vazifelerimi geciktiriyorum ama alışkanlıklar kolay bırakılmıyor.

Demem o ki dostlar, siz bu “carpe diem” zehrini içmeyin. Hayat kısa değil ama uzun da sanmayın. Bu tek seferlik, size özel ömrü kendinize yakıştığını düşündüğünüz şekilde yaşayın. Yarınlar yokmuş gibi değil, bugünler yokmuş gibi hiç değil.

KAYNAKÇA

Ortaylı, İlber. Bir Ömür Nasıl Yaşanır?. İstanbul: Kronik Kitap, 2019. Baskı.

Leave a Reply