YASALAR VE KARARLAR ARASINDAKİ İKİLEM: OLAY

55 yıl ve milyonlarca kadın. Milyonlarca yasadışı kürtaj.  Annie ise bunlardan sadece biri.

Sonuçları idama kadar varan uzun davalar, hayatları geri dönülemeyecek şekilde değişen gencecik kadınlar. Annie ise bunlardan sadece biri.

“İnsanlar yasalara göre yargılanıyor ama yasalar yargılanmıyordu.” diyor Annie kitapta. Yasadışı kürtaj yaptırmaya çalıştığı sırada tarihler 1963’ü gösteriyor. Durumun yanlışlığının bilincinde olmasına rağmen yasaları yargılayabilecek bir konumda değil. Lakin sekiz yıl sonra bunu onun ve onun gibi milyonlarca kadın için yapan, yasalara karşı çıkan 343 kadın toplanıyor ve Fransa’da giderek genişleyen kürtaj yasağına karşı mücadelenin fitili ateşleniyor böylece.1975 yılında ise Fransa kürtaj yasağının iptalini dünyaya duyuruyor. 

Çaresizlik.                                                                                                    

Annie’nin durumunu tek bir kelimeyle tanımlayacak olsam çaresizliği seçerdim. Öyle çaresiz hissetmiş öyle çaresiz hissettirilmiş ki cümlelerinin de her bir zerresine yansımış bu duygu. Kitabı okuyan bir kişinin bile bu çaresizlikten kaçabileceğini düşünmüyorum. Nitekim ben kaçamadım. Sadece yaşamak bile çok zorken bir de yaşadıklarını yazma cesaretine hayran kaldığımı söylemek istiyorum. Hassas bir konuyu böyle usta bir dille anlatabilmek için tekrar o günlere gitmek, yaşadıklarını ikinci bir defa daha yaşamak gerek çünkü. Olay adıyla Türkçeye çevrilen kitabında kürtajın yasak olduğu bir dönemde kürtaj yaptırma çabasını anlatıyor yazar. Bunları yazmaya karar vermesi yıllar, gerçekten yazabilmesi ise daha da uzun süre almış. Kendi notlarıyla ve o dönemde yazdığı kısa cümleleriyle zenginleştirdiği bu kitap Fransa’nın 1963’üne götürüyor bizi. İsimler ve yerler hala hafızasında net, belki bir gün bunları unutacak ama yaşadıklarını daha da önemlisi yaşadıklarının hissettirdiklerini hiçbir zaman unutamayacak. Duygular kalıcıdır çünkü. Hafıza yaşanılanları bağlantılı olduğu duygularla birlikte tutar. Tanıdık bir koku önce hissettirdiklerini sonrasında yaşananları hatırlatır mesela.  Bu yüzden kitapta duygu yoğunluğu da çok yüksek. Kısa bir kitap ama hissettirdikleri çok daha uzun süreli. Bitireli 2 haftadan fazla olmasına rağmen kitabı düşünürken hala o karanlık havasını hissediyorum. Ve en çok canımı yakan da bu karanlık havanın gerçek bir hikayeden kaynaklanması. Sadece 1 kadının değil dünyanın farklı yerlerinde milyonlarca kadının yaşadığı belki de hala yaşamakta olduğu bir olaydan kaynaklanması. Kürtaj, bir kadının kendisinin vermesi gereken bir kararken bu yetkinin kadının elinden alınıp devlete verilmesi. Sırf bu kararı verdiği ve uyguladığı için sayısız cezaya çarptırılması, belki idam edilmesi.

“Yasa her yerdeydi. Zoraki denen evliliklerde, kürtaj yaptıranların utancında. Kadınların günün birinde serbestçe kürtaj yaptırabileceğini düşünmenin mutlak imkansızlığında. Ve her zaman olduğu gibi kürtajın yanlış olduğu için mi yasak, yoksa yasak olduğu için mi yanlış olduğunu belirlemek imkansızdı.”  Beni çokça düşündürdü ve o dönemde olduğumu hayal ettiğimde fazlasıyla kapan kısılmış hissettirdi bu cümle. O dönemin karamsarlığı ve yasaların söylediği bir şeye karşı çıkmanın verdiği suçlulukla kürtajın yanlış olup olmadığının ayırdına varmak gerçekten de zor olsa gerek. 

Annie ve onun gibi milyonlarca kadın bu ikilemde kalmış olmasa, seçtikleri yol daha farklı olsa veya bir şeyin yanlış olduğunu düşünüp karşı çıkmasa şu an her şey çok daha farklı, çok daha korkunç olabilirdi belki. 

Bu duruma karşı çıkma cesareti gösteren bütün o kadınlar ve yaşadıklarını yazabilen Annie’yle gurur duymamak elde değil. Dilerim bir daha o dönemlere dönülmez ve daha fazla kadın bu zorluklarla yüzleşmek zorunda kalmaz.

Leave a Reply