Son zamanlarda, özellikle Amy Winehouse’ un hayran kitlesi tarafından yoğun eleştiriye maruz kalan ‘Back to Black’ adlı biyografik filmin fragmanının yayınlanmasıyla ikonik şarkıcının adı tekrardan gündeme oturdu. Henüz on sekiz yaşındayken sesini yıllardır enstrümanı haline getirmiş usta bir sanatçı gibi kontrol edebilen, yaşanmışlığını mikrofonunun ötesinde dinleyiciye dokundurabilen bu unutulmaz isim; çoğu seveninin yorumuna göre yüzeysel ele alınması oldukça güç ve bir o kadar da yanlış. Zamanında medyanın kurbanı haline gelmiş sanatçılardan olan Amy Winehouse’ un, yirmi yedi senelik hayatına sayısız eser ve ödül sığdırdığı düşünülürse, hayatını yaşadığı travmalardan ve zorluklardan ibaret kılınan bir trajediye indirgemek de epey haksızlık olur diyebiliriz. Aynı önceki yazımdaki kadın ressam Mihri’ den bahsettiğim gibi; Amy Winehouse sadece trajik anılarıyla zihinlerde yer bulan bir sanatçı olarak anılmaktansa yaşanmışlıklarının derinliğini sevenlerine hayatının sonuna kadar hissettirmeye uğraşmış ve her dinleyene kendinden bir parça bırakmış, tutkulu, başarılı bir ikon olarak yerini korumalı aslında. Böyle diyerek biz de bu benzersiz yetenekteki sesin hayatına kısa bir yolculuk yapalım.

            Ciğerlerine çektiği ilk nefesle birlikte müzikle tanışan ve o andan itibaren müziği hayat arkadaşı yapan sanatçı, caz denilince akla gelen en önemli isimlerden biri oldu. 14 Eylül 1983’ te dünyaya gözlerini açan İngiliz şarkıcının saf yeteneği ve tutkusuyla büyüyen müzik yapma isteği, 2003 yılında yayınlanan ilk albümü ‘Frank’ ile birlikte başarıyı da beraberinde getirdi. Git gide artan şöhreti, Winehouse’ un sesinin daha geniş kitlelerde duyulmasını sağladı. Özgün ve tecrübeli sesi, kendini anlattığı içten yanı ve dinleyenlerin kendinden bir parça bulduğu hikayeleriyle herkesin kulaklarına işlemeye başladı.  2006 yılında ise; bir diğer albümü olan ve sanatçıyı daha da büyük bir şöhrete uyandıran ‘Back to Black’, Amy’ nin hayatına bir dönüm noktası olarak girmiş sevgilisinin ilhamıyla hayat buldu. Bu inişli çıkışlı ve adeta bir bağımlılığa dönüşmekte olan ilişki şarkıcıyı ne kadar bir çukura sürüklediyse de müziğe olan sonsuz tutkusu, hayatlara dokunan sözleri ve unutulmaz sesi sanatçıya ve onunla birlikte milyonlarca insana da nefes vermeye devam etti. Belki de hayatının en travmatik noktalarından birindeyken bu devrim etkisi yaratan albümüyle listelerde en yüksek sırada yerini aldı, tabii sayısız ödül de peşinden geldi. ‘Rehab’ şarkısı Times dergisinde yılın -2007- şarkısı seçilirken ‘You Know I’m No Good’ şarkısıyla zirvelerde istikrarlı bir duruş sergileyen albüm, Amy’ ye beş Grammy kazandıran en büyük başarılarından biri oldu. Hatta adını Guinness Rekorlar Kitabına en çok Grammy alan İngiliz kadın sanatçı olarak yazdırdı. 

            Kendini bulduğu çukur onu yavaşça sindirmeye başlamadan Winehouse inanılmaz bir hayran kitlesine sahip oldu ve milyonların sesine karıştı kendi tutkusunu, hayatını, göz yaşlarını anlattığı şarkıları. Konserlerden festivallere, albüm satışlarına kadar hepsinde büyük kitlelere ulaşmayı başardı yetenekli sanatçı. Hayatına, buraya yazamayacağım kadar çok şarkı, düet, konser, hikâye ve başarı sığdırdı. Aşılması güç zorluklarla baş ettiği yaşamında, son zamanlarında her ne kadar bu çukura yenik düşse de müziğiyle kendini ve sevenlerini birçok kez ayağa kaldırmayı başardı. Winehouse, 23 Temmuz 2011 de hayatını kaybetti ancak umuyorum ki sayısız müzik türüne kattığı yorumları, anlatmaktan sakınmadığı yaşanmışlıkları, ifade gücü ve benzersiz sesiyle ikonik bir kadın şarkıcı olarak akıllara kazınmaya devam edecek. 

Kaynakça:

https://en.wikipedia.org/wiki/Amy_Winehouse

https://www.radyoodtu.com.tr/zbam/topic/256

Leave a Reply