Prenses Diana kimdir? Onu böylesine unutulmaz ve özel kılan neydi? Halkın prensesi olmayı nasıl başardı? Yalnızca İngiltere halkının değil, tüm dünyanın sevgisini nasıl kazandı?
Daha Prens Charles ile evlenmeden birçok gazetecinin takibine alınmış, hızlı bir şekilde zarafeti ve güzelliğiyle tüm İngiltere halkının dikkatini çekmeye başlamıştı. Ancak şöhret Diana’ya mutluluk getirmeyecekti, aksine onu trajedi ve hüzün dolu bir hayat bekliyordu.
Galler Prensi Charles ile masal gibi bir düğünle evlendikten sonra “Galler Prensesi” unvanını alan Lady Diana Spencer, sanılanın aksine bu evlilik öncesinde de babasının kont olmasından ötürü “Lady” unvanına sahipti. İngiltere’nin soylu bir ailesinden gelen Diana hem anne hem baba tarafından aristokrat bir ailenin mensubuydu Babası Edward John Spencer tarafından İngiliz ve Amerikalı atalara, annesi Frances Ruth Shand Kydd tarafından ise İskoç ve İrlandalı atalara sahip olan Lady Diana 1 Temmuz 1961’de İngiltere’de, Norfolk Sandringham Park House’de dünyaya geldi. Sekiz yaşına geldiğinde annesi Ruth ile babası Edward boşanmış ve Diana’nın hayatı İskoçya’daki annesi ile İngiltere’deki babası arasında gidip gelmekle geçmişti. Babasının ikinci evliliğinden sonra Diana’nın hayatı iyice zorlaştı, bu sebeple eğitim hayatında pek başarılı olamadı ve 1977 yılında babası tarafında İsviçre’de yatılı okula gönderildi ancak burada mutsuz oldu ve birkaç hafta sonra İngiltere’ye döndü ve18 yaşına girdiği zaman babasının kendisine aldığı dairede okuldan üç arkadaşıyla birlikte yaşamaya başladı.
Lady Di, kraliyet ailesinin evlilik koşullarını birebir sağlayan bir gelin adayıydı, Protestan ve soylu bir aileden geliyordu. Prens Charles için mükemmel bir eş adayı olarak kabul edilmiş olan Diana, Charles ile 29 Temmuz 1981’de masal gibi bir düğünle evlendi. Ancak Diana’yı masal gibi bir hayat beklemiyordu zira nişanlı oldukları dönemde Diana, Prens Charles’ın, eski sevgilisi Camilla Parker Bolwes’a aşık olduğu haberini aldı. Bu durum Diana ile Charles’ın evliliğini aşk evliliğinden ziyade yarı anlaşmalı bir evlilik haline getirdi. Diana, nişanlı olduğu dönemde derin mutsuzluğundan kaynaklanan, bir tür yeme bozukluğu olan bulimia nevroza hastalığına yakalandı, bu hastalık evliliğinin ilk dönemlerinde artarak devam etti.
21 Temmuz 1982’de Prens William dünyaya gelmiş ve kraliyet ailesi ilk veliahtına kavuştu ve ardından 1984’te Prens Harry’nin doğumuyla Diana ikinci kez anne oldu.
Hayatı boyunca çocuklarla çok iyi anlaşmış olan Diana, kendi çocukları ile de çok güzel bir ilişki kurmuştur. Onlarla gezmiş, oyunlar oynamış ve daima onlara destek olmuştur.
Prenses Diana evliliği süresince hem Kraliçe Elizabeth hem de eşi Prens Charles tarafından tavırları, halk ile olan samimiyeti, kıyafetleri, kraliyet kurallarını yok sayışı gerekçesiyle sık sık eleştirilere maruz kaldı.
Ancak aynı sırada hasta bakım evlerine, kimsesiz çocuklara ve vakıflara yaptığı ziyaretler ve yardımlarla halkın sevgisini ve güvenini kazandı. Yardımseverliği ile dikkat çeken prenses, AIDS ile mücadelede ve kara mayınlarının yasaklanmasında gönüllü olarak rol oynadı.
Kraliyetin kurallarından ve baskılarından yorulan Prenses Diana, 1995 yılında daha sonrasında İngiltere halkında ve tüm dünyada büyük sansasyon yaratacak gizli bir röportaj verdi. Bu röportajda, evliliği süresince yaşadıklarını anlatarak Kraliyet Ailesi’ne karşı geldi. 20 Kasım’da “BBC One” da yayınlanan ünlü itiraflar röportajı, milyonlarca kişi tarafından izlendi ve hala da izlenmektedir. Diana, eşi Prens Charles ile Camilla’nın bir ilişkisi olduğunu “Bizim evliliğimiz 3 kişilikti, yani biraz kalabalıktı…” sözleri ile belirtmiş ve evliliklerinin Harry’nin doğumundan sonra fiilen bittiğini söylemiştir.
Üstelik bu röportajda, kendisinin asıl isteğinin kraliyetin değil halkın sevgisini kazanmak olduğunu belirtmiştir.
“Ben insanların kalplerinin kraliçesi olmaktan hoşlanıyorum ve insanların kalbinde kraliçe olmak istiyorum. Ama kendimi bu ülkenin kraliçesi olarak görmüyorum.”
Prenses Diana, bu röportajda “Yaptığım şeylerden dolayı o çevrede pek destekçim olduğunu düşünmüyorum…Onlar beni bir tür tehdit olarak görüyorlar. Ben ise iyilik için buradayım. Ben yıkıcı ve zarar verici bir insan değilim.” diyerek kraliyet ailesine resmen meydan okudu.
Bu sansasyonel olaydan sonra 28 Ağustos 1996’da Diana ile Charles resmen boşandı. Bunun üzerine Lady Diana “Majesteleri” unvanını kaybetti ve tekrar evlenmesi halinde “prenseslik” unvanının kaybetmesine karar verildi.
1995 yılında Pakistanlı bir kalp cerrahı olan Hasnat Khan ile tanışan Lady Diana, kendisiyle iki yıllık bir ilişki yaşadı. İddialara göre Diana’nın hayatının aşkı Hasnat Khan’dı. Hasnat Khan, Diana’nın şöhretinin bir parçası olmak istemedi bunun üzerine, çift ilişkilerini uzun bir süre gizli tutmaya çalıştı. Her ne kadar, Khan ilişkilerinin yürümeyeceğine inansa da, Diana aşık olduğu bu adam için yemek yapmak, bulaşık yıkamak, ev temizlemek gibi ev işlerini yerine getirerek sade, sıradan bir hayatı benimsemeye karar verdi çünkü Diana için asıl önemli olan şey şöhret dolu bir hayat değil, onu mutlu eden sevgi dolu bir ilişkiydi. Diana, 1996’da Pakistan’a yaptığı bir ziyarette Khan’ın ailesiyle tanıştı ancak son derece kuralcı ve muhafazakar olan bu aileden onay almadı. İlişkilerini gizli tutma çabası ve bundan kaynaklanan sayısız kavga çiftin ilişkilerine son verme kararı almasına sebep oldu. Her şeye rağmen, bu aşka tanık olanların söylediğine göre, Diana’nın asıl aşık olduğu adam Dodi Al Fayed değil, Hasnat Khan olarak kalmıştır.
Diana, Ağustos 1996’daki boşanmanın ardından büyük bir servete sahip olan Arap iş adamı Muhammed Al Fayed’in oğlu Dodi Al Fayed ile bir ilişkiye başladı. Üstelik Diana’nın hamile olduğu ve çiftin yakında evlenecekleri haberleri de hızla yayıldı. Birlikte uzun bir tatil geçirdikten sonra basının ilgisinde sıkılan çift Paris’e dönmeye karar verdi ancak bu karar onlar için güzel sonuçlanmadı. 31 Ağustos 1997’de Paris’teki Alma Tüneli’nde feci bir trafik kazası gerçekleşti. Bu trafik kazasına kurban araçlardan biri ise Diana’nın da içinde bulunduğu dört kişiyi taşıyan bir araçtı. Araçtaki dört kişiden şoför ve Dodi Al Fayed hemen orada hayatını kaybetti ancak Diana ve koruması hastaneye kaldırıldı. Diana, hastanede iki saat süren çabaya rağmen hayata gözlerini yumdu. Cenazesi İngiltere’ye getirilen prenses için 6 gün resmi yas ilan edilmiş ve 6 Eylül 1997’de yapılan görkemli bir cenaze töreniyle, Galler Prensesi Lady Diana Spencer son yolculuğuna uğurlanmıştır.
Lady Diana’nın ölümünün bir komplo mu yoksa gerçekten bir kaza mı olduğu bugün hala konuşulmakta… Birçok kaynak bu kazanın kraliyet tarafından düzenlenmiş bir komplo olduğunu söylemekte ancak Diana’nın ölümü hakkında gizli tutulan soruşturma 2000 yılında sonuçlanmış ve kazanın tek suçlusunun sarhoş şoför olduğu belirtilmiştir. Ölümüyle milyonları göz yaşına boğan Lady Diana bugün hala “Kalplerin Prensesi” olarak anılmakta.
Peki Diana’yı böylesine özel kılan neydi?
Temiz kalbi, zarafeti, asaleti, güzelliği, kibar ve ince davranışları, samimi tavırları, yardımseverliği, halka içtenlikle yaklaşması, halkı dışlamaması, son derece mütevazı oluşu… Masmavi gözleri ile parlak saçları… Kendisini bir prensesten öte bir insan olarak sevdirmişti halka. Çıkar gözetmeden yaptığı yardımlarla, hayır işleriyle halkın ilgisini çekmeyi başarmıştı. Yaşadığı tüm zorluklara ve hüzün dolu bir hayata rağmen güçlü bir kadın olmayı başarmış ve kendi hayatını kendisi çizmeye karar vermişti.
“Tarihteki her güçlü kadının aynı yollardan geçtiğini düşünüyorum ve bence şaşkınlığa ve korkuya sebep olan şey de bu güç.”
Belki de Lady Diana’nın bu dünyaya gelişindeki amaç, insanlara güçlü olmayı ve ne olursa olsun içindeki iyiyi korumayı öğretmekti. Milyonların kalbine iyilik tohumları serpmek ve dünya genelinde insanoğlunun merhamet duygusunu uyandırmaktı. Onun hayat görüşü, iyiliğin ışığının söndürülmemesi üzerineydi.
KAYNAKÇA:
https://paratic.com/prenses-diana-kimdir/#prenses-diana-kimdir
https://www.marieclaire.com.tr/prenses-diana-ve-asik-oldugu-tek-adam-hasnat-khan/