Tıpkı hayatla bağdaştırılan milyonlarca benzetmenin yalnızca birkaçını üzerimize sahiplendiğimiz gibi, yeri geldiğinde iyisiyle kötüsüyle yaşamanın güzelliğinin yerini tamamen monoton, çerçevelenmiş ve sabote edilen basit yaşamlarımızın içinde unutuyoruz.

Elenmekte olan un misali geçiyor zaman ve biz sadece elekte kalan geçmişimize bakakalmakla yetiniyoruz. Hep söylemlerin arkasına saklanıp içimize kapanıyoruz, bazen de ekseriya konfor alanımızdan çıkıp risk almak bize hiç de kabul edilebilir bir seçenek olarak görünmüyor.

Bu yazım için belki çevremizden duyduğumuz belki de zihnimizin içinde yaşayıp sık sık kendini hatırlatan, çoğunun günümüzde “klişe” yaftasıyla bir kenara atıldığı düşünceler havuzuyla başlamayı diledim. Lakin demeçlerimin başlangıcımın aslında sonun da sürecin de özeti olduğunu, aslında yazının sonunun yeni başlangıçlara dolayısıyla bazı sonlara referans olabileceğini ve hatta buradaki hiçbir durumun da net bir sonu olmadığını görmekle birlikte çapraz kurgudan bile daha karmaşık olduğu kanaatini getirdim kendimce. Bu kenara atılan düşünceler belki de o hayalini kurduğumuz, yaşamayı arzuladığımız kişilerin farklı olarak yaptığı tek şeydir.

ESCHER KİMDİR ? – Matematik ve Sanatın İlişkisi

Escher’in Birbirini Çizen Elleri* paradoksu gibi sürer hayat ki pek çok kült eserin aslında net ve rasyonel sonunun olmamasının da sebebi budur kanımca ki kendileri de muvaffakiyetsizlikle anılmamak arzusuyla, yetkinlikle yönetebilme imkanları varken belirsizliğe teslim olurlar.

Belirsizliğin galip geldiği bu senaryoda kontrolsüzlük, hırs, açgözlülük yarışında birer birer kaybolan oyuncularımız ve elini eteğini çekmiş yönetmenle bir başımıza kalırız. Durum böyleyken masadan eksilir birer birer her şeyimiz, elimizden kayar gider reyimiz*. Diğer bir deyişle kendi yönetmenimiz olmaya kalkışır, paçamızı kurtarmak için gözümüz başka bir şeyi görmeyen, ilkel canlılardan ibaret oluruz ve benzer şekilde sonuçlanır: Bir kez daha dibi görmek.

Gözyaşlarımızın sel olmasından ötürü artık dökülecek bir yaş kalmaması, haykıracak nefesimiz kalmayana kadar yardım naraları atmış olmamız ve kanımca en yürek burkan düşünce verdiğimiz çabanın, emeğin, alın terinin de bir kez daha boşa gidiyor olmasını kendimize kabullendiremeyişimiz aslında zirveye en yakın an’ımızdır.

Ki dibe düştüğümüz o an var ya... Yalnızlık... Hüzün... Yorgunluk...

Arapça “en kısa” anlamına gelen an sözcüğünden türetilen anı, hayatın bizi karşı karşıya bıraktığı zorlukların ve sarf ettiğimiz onca çabanın yanı sıra en derin arzularımıza da ev sahipliği yapmaktadır. Delicesine önem verdiğimiz o idolümüzün, dostumuzun, akrabamızın kısaca çıkar üzerine kurulu sağlam olmayan ilişkilerin ne denli çabucak bittiğini ve unutulduğunu bilseydiniz, ömrünüzü buna harcamazdınız der ünlü filozof. Buna kısmen katılabildim çünkü nadide ve hakiki olanı bulunca (ki bu oldukça meşakkatlidir) da sizi iyi ve kötü anlarınızda fazlasıyla şaşırtabilir.

Yani insan olmanın getirileri yeri gelince bizi kötü yollara ve büyük hatalara sürüklerken yeri geldiğinde ise zirvelere dayanıklılığımızı ve kararlılığımızı kaybettirecek ciddi hatalar yaptırabilir lakin bizim göklere çıkardığımız veya anında hafızamızdan attığımız o süreler sadece saniyeler silsilesinden ibarettir.

İyi veya kötü her türlü deneyimi yaşamak ve bunlardan ders çıkarıp yola devam etmek; bizleri büyüyüp olgunlaştırması, kimliğimizi oluşturması ve kendimizi gerçekleştirmemiz* için temel taşlardır. Çünkü ancak ve ancak hata yaptıkça doğruya daha fazla yaklaştığının bilincinde oto-kontrolünü sağlayanlar kazanır.

Unutulmaması gereken bir şey varsa o da aslında Mariana Çukurunun da tıpkı Everest Dağı gibi bir zirve oluşudur. Elzem olansa sadece olaya nereden baktığımızdır.

Einstein’ın da dediği gibi "Elimizi kaynar suya tuttuğumuz 5 dakika ile güzel bir insana baktığımız 5 dakika kesinlikle aynı değildir." Anlarımızı güzel bir anıya dönüştürecek olanlar da bizatihi kendimiziz. Bir stenograf* edasıyla alın elinize kalemi ve ertelemeden hayallerinizi yazmaya hemen şimdi başlayın derim.

” Kitap’a sürekli sessizce güvenmekle yetinmek ve tutunacak hiçbir işaret bulamamak bir halk için ne korkunç bir yazgı! “

” Şu saate kadar şamdanın yolunu bilen en son ve tek kişiler bizlerdik. Şu andan başlayarak o yolu yalnızca sen bileceksin.”

~Gömülü Şamdan*

Elbette, hayatta her zaman belirsizlikler ve kontrol edemediğimiz şeyler olacak ki bu belirsizliklere kabul etmeyi ve uzlaşmayı eninde sonunda öğrenmeliyiz. Ancak bu şekilde belirsizliğin ortasında bile kendi doruğumuza yani Everest’imize ulaşmak için çabalamaya devam edebiliriz. Bu bağlamda hedeflerine ulaşmış olanların anekdotlarını, tavsiyelerini ve rehberliğini almamız en sağlıklı yöntem olacaktır. Hatalarından ve başarılarından öğrenebiliriz tıpkı onların da alın teriyle öğrendikleri gibi.

Everest veya Mariana için mücadele etmek yerine sandalyemizde oturup sadece hayat ve onun sunduğu birtakım zorlukları seyrederiz ki bu da herhangi bir aksiyon alınmadığı sürece hiçbir zaman gerçekleşmeyecek o hayallerimizle bizi, uzun soluklu bir düşünce fırtınasına terk eder.

Ödüllü karikatürler 68

Halbuki onlar, Mariana kadar derin arzularla ve Everest kadar yüksek özlemlerle yoğurulmayı beklemektedir biz hamurdan yaratıklar. Bazen uçsuz bucaksız bir dağa tırmanırmışçasına bazen de dipsiz kuyulara inermişçesine hissederiz ki kararlılık ve azim bize burada ehemmiyetini sıklıkla hatırlatır.

Ve bilir misiniz el lezzeti diye bir şey gerçekten de varmış! Hamuru şekillendiren kişi, tahminimizden daha fazla önem yaratıyormuş yemeğin kalitesi ve lezzetinde. Elbette diğer malzemeler olmadan yeterli lezzeti ve altın oranı yakalayamayız lakin eninde sonunda herkes gerekli fırsatlara bir şekilde erişir. Esans olan ise kişinin malzemeleri ne kadar kullanmak istediğidir yani kişinin kendisinde biter her şey.

Elbette “Dünya acımasız”, “Coğrafya kaderdir”, “Ailemi seçebilseydim” vb. argümanlar da sunanlar olacaktır içinizde fakat paradoksu yaşatan yazımın başında da dediğim üzere kült eserler gibi insan hayatında da kararlar ve sonlar belirsizdir lakin sabit olan bir şey varsa o da hepimizin bir gününün 24 saatten ibaret oluşudur.

Bu süreyi dilerseniz acımasızlık ve zalimlik için, dilerseniz de iyilik ve mutluluk yaymak için kullanabilirsiniz. Buna ne Dünya ne coğrafya ne de aileniz engel olabilir.

Bu hayat sizin, korkusuzca seçin...

Cesur olun, risk alın ve de en önemlisi kötü niyetli insanların zehirleyici sözlerine asla kanmayın. Eğer yolunuzdan eminseniz sizi Everest Rüzgarları da Mariana Su Basıncı da durdurmasın. Herkesten farklı ve eleştiri oklarının hedefi olmaktan da korkmayın çünkü sen… Evet evet sen, buraya kadar azimle belki de türlü duygular içerisinde okuyarak içindeki cevheri hem bana hem de kendine çoktan kanıtladın.

" Çok uzun bir hayat yaşamadım ama emin olduğum bir şey var: Değişimi meydana getirebilecek insanlar varsa bunlar, kendileri için değerli olandan vazgeçebilecek, insanlıklarını bile bir kenara atabilecek olanlardır. Hiçbir şeyden fedakarlık edemeyen insanlar hiçbir şeyi de değiştiremezler. " ~Armin*

15 Best Armin Arlert Quotes From Attack On Titan | Shareitnow

Son Akşam Yemeği* (t)adında olan bu denemelerim için bunu bir son olarak düşünebilirsiniz. O halde lütfen düşünmeye devam edin… Edin ki bu yazı için harcanan emek ve siz okurların kıymetli vakti boşa gitmemiş ve bu konu üzerine derin endişem kendini siz parlak zihinlerin siz tarafından zincir vurulmuş, parlatılmayı bekleyen cevherlere bürünmüş loş odalarına aydınlık dolsun, mutluluk üretilsin ve yeni başlangıçlar bazı sonların başlangıcı olsun. İpucu da benden olsun:

"Biz hoş olduğu için şiir okuyup yazmıyoruz. İnsan ırkının bir mensubu olduğumuz için şiir yazıp okuyoruz ve insan ırkı, tutkuyla doludur. Tıp, hukuk, ticaret, mühendislik yaşamak için gerekli olan asil mesleklerdir. Ancak şiir, güzellik, romantizm, aşk... Biz bunlar için hayattayız."

Dead Poets Society* (1989)

Karlı tepelere ve derin sulara dalma cesaretini en kısa zamanda göstermeniz dileğiyle.

Farklı bir deneyimde yine, takipte kalın esenlikle…

Kaynakça:

  • Sinan Sertöz, Matematiğin Aydınlık Dünyası (İstanbul: Tübitak Yayınları, 2013)
  • https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S1878450X2200155X
  • Şeyhmus Demir – Mutlu Sesli, “İdeolojilerin Sonu Tartışmaları Üzerine Bir Analiz”, Dicle Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi 10/19 (2020)
  • https://www.youtube.com/watch?v=VasuX5mtnPY

Leave a Reply