Son zamanlarda Netflix içeriklerini silip süpürdüğüm için kendimi BluTv’de dizi ararken buluyordum. The Handmaid’s Tale‘i bitirdikten sonra tam boşluğa düştüğüm an BluTV, Killing Eve‘i içeriklerine ekleyerek yardımıma koştu. İngiliz mizahını çok seven biri olarak diziden keyif aldığımı kesinlike dile getirmem gerek. Karakter seçimleri alışıla gelmişin dışında olduğu için ayrı bir tadı olan, jest ve mimikleriyle diziyi bir tık daha ileri taşıyan bir seri katile sahip bir dizi. Ayrıca, IMDB puanı: 8.3. Fleabag‘den tanıdığımız bir dahi olan Phoebe Waller-Bridge bu dizinin baş yazarı ve baş yapımcısıymış. Bunu duyunca direkt diziyi izlemeye koyuldum. Kara mizah sevenlerin bu yazıyı okuduktan hemen sonra diziye başlamaları şiddetle önerilir.
Başrollerinde, son yıllarda özellikle mini dizilerde boy gösteren Liverpoollu güzel Jodie Comer ve Grey’s Anatomy dizisinden tanıdığımız, Sandra Oh yer alıyor. Özellikle Jodie Comer’ın oyunculuğunu büyük bir hayranlıkla izlediğim, mimiklerine ve 5-6 dili akıcı bir şekilde konuşmasına hayran kaldım. Ana dili Rusça olan Villanelle’i rus aksanlı İngilizceyle oynayan Jodie, İngiliz asıllı bir oyuncu ve başka dil bilmemesine rağmen İtalyanca, Almanca, İspanyolca, Fransızca, Rusça ve başka birçok dili aksanlı şekilde konuşuyor. Dizi hiç sıkmıyor. Zaten her bölüm Avrupa’nın farklı yerlerine gidiyoruz seri katilimizle beraber. Hızlıca ilerleyen olay örgüsüyle kendisini bir solukta izlettiriyor.
Konusuna gelirsek, İngiliz istihbarat servisi MI6’te masa başı çalışan Eve, ajan olma hayalleri kuran, huzurlu bir evliliğe sahip bir kadındır. Diğer tarafta ise işini sessiz yapmaktan hoşlanmayan, kurbanları ile oyun oynamayı seven Rus kiralık kadın katilimiz Villanelle vardır. Bir gün büroya gelen cinayet dosyası ile Eve’in hayatı tamamen değişecek ve monoton hayatına aksiyon katacak Villanelle ile tanışma hikayesi başlamış olacaktır. Anlayacağınız üzere dizi bu noktadan sonra başlıyor. Merak etmeyin, bunun için ilk bölümü izlemeniz yeterli. Eve, Villanelle’in işlediği cinayetleri araştırırken, ona empati ile yaklaştığını fark eder. İlk cinayetten sonra bu ikili daha sık karşılaşacak ve aralarındaki bağ her geçen olaydan sonra kuvvetlenecektir.
Jodie Comer hayatının rolünü oynamış. İzleyenin oyunculuğuna, enerjisine hayran olmaması mümkün değil. Esas önemli bulduğum şey şu: gerçek bir psikopat nedir göstermiş, çünkü doğrusunda da, yanlışında da tutarlı değil, ki bu çok önemli bir ayrıntı, biz bu zamana kadar çoğu filmde dizide psikopatları “tutarlı kötüler” olarak izledik. Halbuki Villanelle öyle değil, iyiyken aniden kötü, ya da tam tersi olabiliyor ve bu umrunda olmuyor. Her bölüm sağ gösterip sol vuruyor. Sevdiklerinin kendisinden sevmediklerinden daha çok korkması gerekiyor; bu bakımdan çok ilgi çekici bir karakter. Aslında klişe kötü gibi bir yerden de oynuyor bazen ama bunu çok kendine has yapıyor. Çocuk, deli, komik, seksi, tutkulu, sadık, sürprizli, gizemli, sarkastik, zeki, soğukkanlı; her şey var içinde. Bir karakterden bu kadar renk görmek ve tüm renklerin akılda kalması bir oyuncuyu iyi oyuncu yapmaya yeter de artar bile.
BBC Amerika’nın en güçlü yapımlarından biri olan bu roman uyarlaması, yer yer mantık boşluklarıyla bu kadar da olmaz dedirtse de ritmi ve güçlü karakterleriyle su gibi akan bir dizi. İzlerken sıkılmayacağınız bir dizi arıyorsanız Killing Eve tam sizlik bir dizi olacaktır.