Hepimizin işte “o” olduğunda gerçekten çok mutlu olacağım dediği hayalleri var değil mi? Ama hayallerimize ulaşmak bizi sonsuza kadar mutlu eder mi? Bu yazımda hedonik adaptasyondan bahsetmek istiyorum, yani Türkçe anlamıyla “hazza uyum”.
Haldun Taner’in dediği gibi “Bir hayalin gerçek olması kadar hayal kırıcı bir şey yoktur.”
İkramiyeden çok büyük bir para kazandığınızı düşünün. Bu sizi inanılmaz mutlu edecektir. Fakat kısa bir süre için… Sonrasında başta ne kadar mutluysanız o seviyeye geri döneceksiniz… Veya söyle düşünelim, kazandığınız para yavaş yavaş artıyor ama aslında mutluluğunuz hiçbir zaman artmıyor. Başlangıçtaki ruh halinize hep geri dönüyorsunuz. Bunu hedonik koşu bandı teorisiyle açıklayabiliriz -. Hedonik koşu bandı teorisi “hedonik adaptasyon olarak da bilinen, insanların büyük olumlu veya olumsuz olaylara veya yaşam değişikliklerine rağmen hızla göreceli olarak istikrarlı bir mutluluk seviyesine geri dönme eğilimidir“. Bu teoriye göre, söylediğim gibi hayatınız hayal ettiğiniz gibi gittiğinde, çok para kazandığınızda, kariyerinizde ilerlediğinizde, o çok sevdiğiniz insanla ilişkiye başladığınızda veya hep o hayalini kurduğunuz tatile gittiğinizde bu sizi sonsuza kadar mutlu etmeyecek. Aksine artık ona ulaştığınız için sıkıcı gelecek ve daha fazlasını isteyeceksiniz. Hepimiz hemen hemen bu hedonik koşu bandını deneyimliyoruz. Çok istediğimiz bir araba vardır örneğin, sürekli hayaliniz kurarız ve hayali bile bizi çok mutlu eder. Bir gün gelip onu aldığımızda, o ilk coşkumuz, mutluluğumuz belki en fazla 1 ay sürer. Sonra arabanının bizim olmasına alışırız ve hiçbir cazibesi kalmaz. Hatta beklentimizi arttırır ve daha iyisi olabilir deriz ve başka arabalara gözümüzü ve bu böyle sürüp gider… Ne kadar üzücü değil mi? Haldun Taner’in dediği gibi “Bir hayalin gerçek olması kadar hayal kırıcı bir şey yoktur”. Piyango kazanan insanlar 1 sene sonra eski hallerine yani eski mutluluk seviyelerine geri dönermiş, aynı şekilde yeni bir evliliğin de maksimim mutluluk süresi 3 yılmış… Ama söyle düşünelim, sürekli o aşkla devam etse, partnerimizin her gördüğünüzde ilk gördüğünüzdeki gibi kalbiniz yerinden çıkacak gibi çarpsa, sürekli midenizde kelebekler uçuşsa, kalp krizi geçirme riskiniz artar… Düşünsenize eşiniz kapıdan her girdiğinde aynı heyecanı hissediyorsunuz… kalbimiz bir hayli yorulurdu. Vücudumuz da bir süre sonra bu aşka uyum sağlıyor ve hedonik adaptasyon geçiriyor. Yani evlilik aşkı öldürmüyor, hedonik adaptasyona uğratıyor.
Evet belki ebedi mutluluk yok ama iyi bir haberim var, ebedi acı da yok. Bu her şeye alışan yapımız sayesinde acıların üstesinden gelip, en büyük kayıplardan sonra bile iyileşip hayatımıza devam edebiliyoruz. Ölüme alışıyoruz, ayrılığa alışıyoruz, kayıplara alışıyoruz. Hiçbirinin acısını her gün aynı şekilde yaşamıyoruz. Yavaş yavaş azalıyor…. Nasıl her şeyin varlığına alışıyorsak, yokluğuna da alışabiliyoruz. Yükselsek de düşsek de orta noktamıza geri dönüyoruz.
Evet, sonsuza kadar mutlu olamayız belki ama daha çok anın tadını çıkarmaya, gideceğimiz yere hemen varmamaya, o anki heyecanımızın tadını çıkartmaya odaklanabiliriz. İstediğimiz şey olduğunda ve hevesimiz kaçtığında da ona sahip olmadan önceki coşkumuzu hatırlayabilirsek kendimizi mutlu edebileceğimizi düşünüyorum. Ve en önemlisi mutlu olmaya takıntılı olmamak… Yeni bir ev, yeni bir telefon, yeni bir terfi… Böyle sürüp gider ve bunun sonu yoktur. O yüzden ne kadar çok mutlu olmak için çabalarsak o kadar alışırız ve mutlu olamayız.