30’lar yeni 20’ler anlayışı, bize 20’li yaşların o kadar da önemli olmadığını; evlenmek, çocuk sahibi olmak, iş hayatımızdaki yolumuzu belirlemek gibi ciddi kararlar için erken olduğunu söylüyor. Peki gerçekten böyle mi? 20’lerin sonlarına doğru eğitimimizi tamamlamak, 30 yaşında evlenmek, 35 yaşında çocuk yapmak bize neler kaybettiriyor? 30’lar, 20’lerin yerini tutuyor mu? 20’lerde yaptıklarımız hatta daha çok yapmadıklarımız 30’ları nasıl etkiliyor?
Annelerimiz, babalarımız, ninelerimiz, dedelerimiz kısacası aile büyüklerimizin çoğu 20’li yaşların başında evlendiler. Erken evliliğin de bir bedeli vardı elbette. Kadınların eğitim hayatını tamamlayamadan evlenmesi, yeterli olgunluğa ulaşmadan çocuk sahibi olmak bunlardan bazıları. Bu bedellerin yükünü de biz, çocukları sırtlandık. Nesilden nesile aktarılan ebeveynlik şemalarının izlerini biz taşıyoruz. Peki ortada buluşmak mümkün mü?
Freud Amcamız demiş ki “Aşk ve iş beşeriyetimizin mihenk taşlarıdır.”
Neden günümüzde bu iki mihenk taşının yerlerine oturması 30-35 yaşlarına denk geliyor? 20’li yaşlardaki çoğu insan 20’li yaşlarında hiçbir şey olmazsa 30’larda her şeyin mümkün olduğunu düşünüyor. Biz şu an karar vermekten kaçarak tüm seçenekleri sonrası için saklıyoruz fakat şu noktayı kaçırıyoruz: Seçim yapmamak da bir seçimdir. Bu seçimi yaptığımızda 30’lu yaşlarda üzerimize büyük bir yük biniyor çünkü çok fazla yapılacak şey, verilecek karar kalıyor: nerede yaşayacağımızı seçmek, evlenmek, para kazanmak, ev ve araba almak, iş kurmak, terfi almak, birikim yapmak ve bu kadar kısa bir zaman dilimine 2-3 çocuk sığdırmaya çalışmak. Bunların hepsini 30’lara sığdırmak imkansıza yakın. Halbuki 20’lerde karar vermekten, sorumluluk almaktan kaçmadığımızda 30’lar bizim için daha güzel bir yer olacak.
Beynin Yapısı ve 20’ler
Beyin aşağıdan yukarıya ve arkadan öne doğru gelişmiştir. Bu sıra, beynin kısımlarının evrimsel yaşını da belirler. Sürüngen beyin ilk önce gelişmiştir; nefes alma, duygular, duyular, cinsellik, uyku, açlık, susuzluk gibi alanları kontrol eder. Beynin en öndeki kısmı olan frontal korteks ise insanda en son gelişen kısımdır. Frontal korteks, mantık-muhakemenin gerçekleştiği, düşüncelerin düzenlendiği, sürüngen beyinden gelen duygu ve dürtülerin regüle edildiği yerdir. Aynı zamanda frontal korteks olasılık, zaman gibi kavramları algıladığımız ve belirsizlikle mücadele ettiğimiz yerdir. Bu özelliği bize yalnız şu anı değil geleceği de düşünebilme yetisini kazandırır. İleriyi düşünme (forward thinking) becerisi 20’li yaşlar için kritiktir. Bu da frontal korteksi 20’li yaşlar için kritik yapar. Bir araştırmaya göre, frontal korteks 20 ve 30 yaşları arasında tam olarak olgunlaşmış değildir. 20’li yaşlarımızda, sürüngen beynimiz haz arayışı için hazırken frontal korteksimiz hala gelişmektedir.
Frontal korteks sadece problemlerin doğru cevaplarını bulmamızı sağlamaz; ikilemlerle, belirsizlikle baş etmemizi sağlar. Çünkü 20’li yaşlarda karşımıza çıkan ikilemlerin -hangi işi seçmeliyim, nerede yaşamalıyım, kimle evlenmeliyim, ne zaman aile kurmalıyım- doğru cevabı yoktur.
The Defining Decade kitabının yazarı klinik psikolog Meg Jay çok güzel söylemiş: “Frontal korteks, siyah-beyaz çözümler bulmaya çalışmak gibi boşuna arayışların ilerisine geçtiğimiz, grinin tonlarını tolere etmeyi ve o tonlara göre davranmayı öğrendiğimiz yerdir.”
İleriyi düşünme becerisini frontal korteksimizin gelişmekte olduğu 20’li yaşlarda kazanabiliriz fakat sadece 20’li yaşlarda olmamız yeterli değildir. Deneyim de çok önemlidir. İşte bu yüzden bazı insanlar 20’li yaşlarda olsa da temkinli, gelecek odaklı ve belirsizlikle nasıl baş edeceğini bilirken, bazı insanlar 35 yaşlarında olup hala sürüngen beynin etkisinden çıkamamışlardır.
Yaşamın ilk 18 ayında, beynin yapabileceğinden çok daha fazla nöron üreterek geliştiğini biliyoruz. Bu periyotta beynimiz ani bir yükselişe geçiyor. Beyin kendini hayatın getireceği zorluklara karşı hazırlıyor. Mesela o yaşlarda sadece duyarak herhangi bir dili öğrenmemiz gibi. 90’lı yıllarda yapılan bir araştırma ile bu periyodun hayatımızda bir kere daha yaşandığı ortaya çıktı. Ergenlik yıllarında başlayıp 20’li yaşlarda biten 2. periyotta öğrenme kapasitemiz katlanarak artıyor ve bu sefer beyin kendini yetişkin hayatının belirsizliğine hazırlıyor.
20’li Yaşlar Neden Önemli?
Aynı bir çocuğun bulunduğu ortamda hangi dil konuşuluyorsa onu öğrenmesi gibi biz de 20’li yaşlarımızda bulunduğumuz ortama göre şekilleniriz. 20’li yaşlarda çalıştığımız işler, bize duygularımızı regüle etmeyi, karmaşık sosyal ilişkilerle baş etmeyi öğretir. 20’li yaşlarda aldığımız eğitimler ve iş tecrübeleri, günümüzde çoğu kariyerde lazım olan teknik ve komplike becerileri elde etmemiz için çok büyük bir şanstır. 20’li yaşlardaki ilişkiler bizi evlilik için hazırlar. 20’li yaşlarda yaptığımız planlar, ileriyi düşünmek için bize yardımcı olur. 20’li yaşlarda önümüze çıkan problemlerle baş etmeyi öğrenmek; eşlerimiz, patronlarımız ve çocuklarımızla ilişkilerimizdeki sorunları çözerken de bize yardımcı olur.
Aşk ve iş hayatımızdaki deneyimlerimiz, bulunduğumuz ortam ve beynimiz; bizi 30’larımızda olmak istediğimiz yetişkin haline getirebilmek için bir araya gelirler. Ya da gelemezler. Çünkü 20’li yaşlar bizim için hem büyük bir fırsat hem de büyük bir risktir. Eğer beynimizin 20’li yaşlardaki gücünü doğru kullanmazsak çok büyük bir fırsatı kaçırmış oluruz. Beynimiz bir daha hiç bu kadar elastik, değişmeye ve gelişmeye elverişli olmayacak. Hiçbir zaman yeni şeyler öğrenirken bu kadar hızlı olmayacak. Bir daha asla olmak istediğimiz kişiye bu kadar yakın olmayacağız. İşte risk burada, şu an harekete geçmemekte.
The Defining Decade kitabından birkaç alıntı ile bitirmek istiyorum:
“Belirsizlik altında ezilmek, beynimiz olgunlaşıp hayatımız hakkında kesin cevaplara ulaşana kadar ailemize sığınmak çok kolay. Fakat beynimiz böyle çalışmıyor. Hayat da bu şekilde ilerlemiyor.”
“Gelecek yıldızlarda yazılı değil. Garanti olan bir şey yok. Yetişkin olmanın sorumluluğunu al. Bir amacın olsun. İşe git. Aileni kur. Hesap yap. Kendi kesinliğini yarat. Kendini yaptıkların ve yapmadıklarınla tanımlama.”
Kaynak: