Son sekiz senedir, “Alacakaranlık Efsanesi”nin ilk kitabı Alacakaranlık yayınlandığından beri, popüler yayınlar arasında vampirler vazgeçilmez bir esin kaynağı oluşturdular. Öyle ki, Alacakaranlık’ın film olmasının ardından, True Blood (2008), Being Human (2008), The Vampire Diaries (2009) gibi başarılı yapımların yayınları birbirini izledi. Tabii ki bunlar vampirlerin sadece günümüzde tekrardan popüler olmasına sebep olan şeylerdi. Bu tür yapımların başarılarına bakarken bu dizilerin ortak noktası olan vampirlik kavramını yarattığı “Kont Drakula” karakteriyle modern edebiyata getiren İrlandalı yazar Bram Stoker‘ı anmadan geçmek olmaz. 1897 yılında ilk defa yayınlanan Drakula kitabında vampirlik kavramını modern zamana uyarlayan Stoker farkında olmadan büyük bir akımın da başlamasına sebep oldu. Drakula’yla ilgili yapımlara geçmeden önce gelin Drakula efsanesinin asıl kaynağı nereden geliyormuş onu hatırlayalım.
Ortaokul veya lisedeki Osmanlı Tarihi derslerimizden hemen hepimiz Eflak Beyliği’nin voyvodası III. Vlad’ı, ya da daha çok tanınan adıyla Kazıklı Voyvoda’yı hatırlarız. Peki yılların Kazıklı Voyvoda’sının aynı zamanda Kont Drakula olarak anıldığını kaçımız biliyoruz? Tarih öğretmenlerimizin bize ihaneti değil de ne bu? 15. yüzyılın ortalarında Eflak Beyliği’nin başına geçtikten sonra rakiplerine ve rehinelerine çok işkenceler yapan Vlad, özellikle rehin aldığı kişileri kazıklara geçirmesiyle ünlüydü. Hatta kazıklara geçirdiği kişilerin kanlarını fıçılarda biriktirip daha sonradan içtiği de kendisi hakkında oluşan dedikodulardandır. İşte bu dedikodu da kendisinin dünya üzerindeki ilk vampir olduğu söylemlerinin doğuş noktasıdır. Bu dedikodular ve insanların sonsuza kadar yaşama isteklerini gören Bram Stoker ise durumdan faydalanıp “Kont Drakula” gibi ölümsüz bir karakteri ortaya koymuştur.
Yıllar boyu pek çok dizi ve filme konu olmuş olan bu karakterin yer aldığı en yeni dizi ise geçtğimiz cuma günü Amerikan televizyon kanalı NBC’de yayın hayatına başlayan “Dracula”dır. Dizide Kont Drakula karakterine Altın Küre ödüllü, aynı zamanda The Tudors’taki VIII. Henry rolüyle de tanınan, İrlandalı oyuncu Jonathan Rhys Meyers hayat veriyor. Dizide Londra’ya yeni gelen Amerikalı bir girişimci kılığında bulunan Drakula, geceleri aydınlatmaya da yarayan elektrikli ampul konusuna özellikle ilgi duymaktadır. Einstein’ın o zaman yapamadığını yapmak istemektedir. Elektrik konusuna bu kadar ilgi duymasının tek sebebi gecenin karanlığını aydınlatmak değildir tabii ki. 15. yüzyılın başlarında Hristiyanlığa karşı olan güçlerle, özellikle Osmanlı İmparatorluğu’yla, savaşmak için Haçlı seferleri başlangıcı sonrası kurulmuş bir tarikat olan “Ejderha Tarikatı” üyelerinden intikam almaktır Drakula’nın amacı. Zamanında Drakula’yı o zamanda bulunduğu hale getirip, ölümsüz yapan bu tarikat aynı zamanda onun gözleri önünde Drakula’nın eşini de canlı canlı yakmıştır. Bu tarikat 19. yüzyılın sonlarında İngiltere’deki bütün petrol şirketlerini ellerinde tutmaktalardır, ki kendileri de dahil pek çok yetkili isim petrolün 20. yüzyılın en önemli kaynağı olacağını düşünmektedir.
Yıllarca demir bir tabutta çürümeye bırakılan Drakula aynı tarikattan bütün ailesini katlettiği için intikam almak isteyen Abraham Van Helsing karakteri tarafından Romanya’daki mezarından kurtarılıp Londra’ya getirilir. Londra’lı kadınların kalplerini büyük bir hızla kazanan Drakula, ya da o halkın tanıdığı ismiyle Alexander Grayson, tahmin edilebilir bir şekilde erkekler tarafından pek sevilmez. Bunun tek sebebi yakışıklı olması değildir tabii ki, aynı zamanda onların da içinde bulunduğu Londra ekonomisinin sonunu getirebilecek olan elektrik teknolojisiyle de yakından ilgileniyor olmasıdır. Uzun yıllar boyunca en ince ayrıntısına kadar düşünülüp hazırlanmış bir intikam planı çevresinde yaşamaya başlayan Drakula’nın hayatı yıllar önce yakılarak öldürülen eşinin birebir aynısı bir kadına aşık olmasıyla beklenmedik bir yola girecektir. Daha önce pek çok kısa filmde oynamış olan Jessica De Gouw tarafından canlandırılan Mina Murray karakteri de Drakula’yı gördüğünde farklı bir şey hisseder. Bu farklı şey aslında onun eşinin yaşadıklarını hissedebilmesinden ve o anılara da sahip olmasından kaynaklı gelen bir tanışmışlık hissidir, henüz hiçbir şeyin farkında olmayan Mina Murray’in ne zaman bu olayı anlayacağı da dizinin ilk bölümünde seyircinin kafasında soru işareti bırakan noktalardan birisidir.
İlk bölümüyle genel olarak kritikler ve seyircilerden olumlu yorumlar alan “Dracula” ilerleyen zamanlarda oldukça popüler bir dizi olma yolunda hızla ilerleyecek gibi duruyor.