Beni herkes sevdaya asi sanır,
Oysa aşk, beni nerde görse tanır,
Hasret tanır,
Zulüm tanır,
Ölüm tanır…
Sözcükleri onun sesinden çıktığında kanlı canlı karşımızda dikilip duran, onunla canlanan, onunla büsbütün bir parça olmuş, çocuğu olmuş dizeler var şimdi elimizde sadece. Hala onun sesiyle canlı ve ona hayat verenle artık büsbütün ayrı. Gözbebeklerinde müebbet hüzün, düşü kırık dökük… Her çocuk babasına yüreğini emanet eder, der ki: Sıkı tut! Sonra düş kurmayı öğrenir; babasından dinlediği eski aşklarla, masallarla. Güneşe dokunurlar birlikte, uyandırırlar uykusundan. Oysa şimdi bir öksüz, omuzlarında sükut, diyor ki: Kalk yerinden, tekrar tut yüreğimden ustam. Var gücünle asıl sükunetime… Bu sükunet hasretin, zulmün, ölümün sükuneti… Bu çocuğu herkes sükuta boğulmuş sanır, oysa bu dizeler artık babasının ardından kopan çığlığını anlatacaktır.
Şair Serkan Uçar’ın Tut Yüreğimden Ustam şiirinden bahsediyorum, Tuncel Kurtiz’in sesiyle hayat vererek hayatımıza kattığı sayısız güzelliklerden biri olan çocuğundan…
Bizi sanat dolu hayatına hayran bırakan; dünyayı, hayatı sevmemize sanatıyla katkıda bulunan Tuncel Kurtiz için ölüm bir son, bir yok oluş değildir. O da çok iyi bilirdi ki: Sanatçı, ruhuyla dünyada var olur; bize ruhuyla ulaşır; ruhuyla içimizi sızlatır; yüzümüzü güldürür; aklımızı aydınlatır. Ölüm bir son değil, bir suküt olabilir belki; onun sesini daha iyi duyabilmek, ruhunun güzelliğini daha derinden hissedebilmek için. O zaman;
Var gücümüzle asılalım sükunetimize,
Bizi herkes ölüme asi sansın.
Oysa o bizi nerde görse tanır,
Sükuneti tanır,
Ölümü tanır…