‘’Nasıl yaşadım on yıl bu evde? Duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? Ben ne yaptım; kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım, kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım; kötü yazarım korkusuyla hiç yazmadım’’ (Oğuz Atay, Tutunamayanlar).
43 yıllık hayatı boyunca düşündüğü ve yapıtlarına adeta bir künye gibi iliştirdiği ölüm olgusuyla, beyninde çıkan bir tümör nedeniyle karşılaştı Oğuz Atay. Kısa zamanı vardı ancak çok şey sığdırdı bu küçük zaman dilimine. 1951’de Ankara Koleji’ni, 1957’de İstanbul Teknik Üniversitesi, İnşaat Fakültesi’ni bitirdi. Üç yıl sonra da İDMMA’da, İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi’nde, yani şimdiki adıyla Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Bölümü’nde öğretim üyesi oldu. Bu yıllarda mesleki alanıyla ilgili Topografya adlı ilk kitabını yazdı.
Bir mühendisti; ancak edebiyata ve yazmaya ilgiliydi. İDDMA’da öğretim üyeliği görevini sürdürürken çeşitli dergi ve gazetelerde makale ve söyleşileri yayınlanmaya başladı.
Edebiyat alanına gittikçe artan ilgisi sayesinde Atay, 1972 yılında hem kendisi hem de Türk edebiyatı adına çok büyük bir başarıya imza attı; onu ölümsüzleştiren, ismini edebiyat tarihine kazıyan eşsiz eseri Tutunamayanlar’ı yazdı. Türk edebiyatı üzerinde bir deprem etkisi yaratarak yeni bir devri başlatan Atay, gerek postmodernizmin etkisiyle kullandığı anlatım teknikleri, gerek üslubu, gerekse yapıtın içeriği bakımından, Tutunamayanlar‘la edebiyatımıza, Türk edebiyat tarihinde daha önce benzeriyle karşılaşılmamış bir eser sundu.
Oğuz Atay, Tutunamayanlar‘ın ardından 1973’te Tehlikeli Oyunlar‘ı, 1975’te Bir Bilim Adamının
Romanı ‘nı, Korkuyu Beklerken ‘i, Oyunlarla Yaşayanlar ‘ı yazdı. Günlük ve Eylembilim kitapları ise o öldükten sonra yayımlandı. Tutunamayanlar, 1970 yılında kendisine TRT Roman Ödülü’nü kazandırmış olsa da, Atay, gerçek değeri yaşarken fark edilen şanslı edebiyatçılardan olamadı. O henüz hayattayken, hiçbir kitabı ikinci baskısını bile yapamadı. İnsanlar, onu ve romanlarını ölümünün ardından yıllar geçtikten sonra anlamaya başladı.
Türk edebiyatının, ilk olarak Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar‘ı sayesinde tanışmış olduğu ve ana ilkelerini modernizmden almış olan postmodernist anlatı tarzında yazılmış romanlardan en temel özellikleriyle bahsetmek gerekirse; postmodernist romanlar geleneksel romanların aksine kurgulanmış bir olay örgüsüne sahip değildir. Bu tarz romanlarda duygu, düşünce ve izlenimler, olay örgüsünün içinde geçen ara elemanlar değil okuyucuya asıl aktarılmak istenenlerdir. Ayrıca, klasik romanların aksine, postmodernist romanlarda olay örgüsünün başladığı, geliştiği ve sonuçlandığı kronolojik bir anlatım yoktur. Çoğunlukla kısa zaman dilimleri ve ‘an’larda geçen bu romanlarda, sıklıkla geriye dönüş tekniğinden yararlanılarak zamanda akış sağlanır.
Anladığınız üzere bu tarz romanlarda, romanın konusundan ne kadar bahsedilse de faydasız. Oğuz Atay’ın eserleri asıl olarak olay örgüsünün değil, anlatım tarzının içselleştirilmesi gereken ve bir kez de değil, dönem dönem, tekrar tekrar okunması gereken eşsiz eserler. Daha önce Oğuz Atay’ı okuma fırsatınız olmadıysa, hemen Tutunamayanlar ‘la bir başlangıç yapın derim; eminim bitirdiğinizde her şeye çok daha farklı bakacaksınız.