Vladimir Bartol
Vladimir Bartol 1903 yılında Trieste yakınlarında dünyaya geldi. Ljubljana Üniversitesi’nde başladığı yüksek öğrenimini anne ve babasının etksiyle Sorbonne Üniversitesi’nde tamamladı. Felsefe, biyoloji, dinler tarihi gibi farklı alanlarda öğrenim gördü. İlk ve en bilindik eseri Alamut’u 1938 yılında kaleme aldı. II. Dünya Savaşı’nın da etksiyle kitap beklenen ilgiyi görmedi. 1956 yılında kitabını tekrar yayımladı, 1960 yılında Yugoslavya Yazarlar Birliği başkanlığına seçildi. 1967 yılında öldü. 1980 ve 1984 yıllarında iki baskısı daha yapılan Alamut son yıllarda pek çok yabancı dile çevrildi.
Öncelikle, 1938’in Slovenya’sında bir yazarın Orta Çağ’da İslam coğrafyasında olan siyasal ve toplumsal olaylara bu denli vakıf olması son derece takdire şayan. Amin Maalouf’un Semerkant romanında da işlenen Ömer Hayyam/Nizam-ül Mülk/Hassan ibn-i Sabbah üçgenine Sabbah’ın Kartal Yuvası’ndan Vladimir Bartol’un üslubuyla tanıklık ediyoruz.
Alamut: Kartal Yuvası
İsmaililer Save kentinde yaşayan bir müezzini kendi yanlarına çekmek isterler ve olumsuz cevap gelince, ihbar edilme korkusuyla müezzin öldürülür. Selçuklu Devleti’nin başveziri Nizam-ül Mülk, cinayet zanlısının idamını ister. İsmaili olduğundan şüphelenildiği için Kirman’da halk tarafından linç edilen bir vaizin oğlu olan marangoz Tahir katil zanlısı olarak idam edilir ve cesedi ibret olsun diye şehir meydanında sergilenir.
Avni ibn-i Tahir yirmi yaşına geldiğinde babası ona herşeyi anlatır. “Avni oğlum, Tahir’in torunu! Doğruca Demavend Dağı’na giden yolu tut. Rey’e ulaşınca Şahrud Irmağı’na giden yolu sor. Irmağın kaynağı sarp bir vadide bulunmaktadır; oraya çık. Büyük bir kale göreceksin. Bu yerin ismi Alamut kalesidir, yani ‘kartal yuvası.’…”
İbn-i Tahir dedesinin intikamını almak üzere yola çıkar, Alamut’a vardığında son derece çetin eğitimlerden geçer ve Hasan ibn-i Sabbah nam-ı diğer Seyduna tarafından Cennet ile ödüllendirilen üç fedaiden biri olmayı başarır. Hasan, İbn-i Tahir’e oldukça zor bir görev vermiştir: Nizam-ül Mülk’ü öldürmek. Çok sıkı korunan başveziri öldürmeye teşebbüs etmenin askerler tarafından linç edilmek demek olduğunu bilen İbn-i Tahir büyük bir sevinçle göreve atılır zira görevin sonunda müjdelendiği Cennete kavuşacaktır.
Fedailer tarafından işlenen bir suikaste kurban gitme korkusuyla yıllarca hiç bir hükümdar tarafından ele geçirilemeyen Alamut, Moğollar tarafından yağmalandığı ve kütüphanedeki tüm eserler yok edildiği için o yıllara değin kesin bilgiler mevcut değil ama Hasan Sabbah’ın tüm bu sistemi nasıl inşa ettiğini, en yakınındaki insanları bile nasıl ikna ettiğini, özenle seçilmiş cesur ve zeki gençleri bu oyuna nasıl inandırdığını sanki o anları yaşamışcasına anlatıyor Vladimir Bartol.
“Fedailer gizli bilgileri öğrenme hakkına sahip olacaklar. Onlara Kur’an’ın gizli anlamlar taşıyan ve belli bir anahtara göre okunması gereken bir kitap olduğunu öğreteceğim. Fakat onların bir üzerinde bulunan dailer ise aslında Kur’an’ın da hiçbir gizli anlam içermediğini öğrenecekler. Ve en yüksek dereceye ulaşmaya layık olduğunu ispat edenler, üzerine tüm binamızı inşa ettiğimiz korkunç düsturumuzu öğrenecekler: “Hiçbir şey gerçek değildir, her şeye izin verilmiştir!” Bütün bu mekanizmanın iplerini elinde tutan bizler ise nihai düşüncelerimizi kendimize saklayacağız.”