“Punk gençliği istemiyorum”
Kenan Evren
İngiliz anarşist punk grubu Crass, Falkland Savaşı ertesinde yaptığı tek parçalık albümü “Yes Sir, I Will”in sonunda “Senden başka otorite yok” derken ne kadar haklıydı bilinmez. Ancak hemen öncesinde geçen “Tek başına yapabilirsin” cümlesi başından sonuna haklıydı. Zira bu lafı söylemekle kalmadılar. Kanıtladılar.
Indie (“bağımsız” anlamına gelen “independent” kelimesinin kısa ve daha havalı halidir) kayıt şirketleri aracılığıyla müzik tarihine giriş yapan sayısız grup ve sanatçıyı yazmıştır geçtiğimiz yüzyıl. Müzikseverler, Sam Phillips’in Sun Records şirketine bir Elvis Presley, bir Johnny Cash ve bir Jerry Lee Lewis borçludur örneğin. Bağımsız stüdyoların en başarılısı olan A&M Records da Universal tarafından satın alınıp bağımsızlığını yitirene kadar Cat Stevens, Styx, The Police ve (elbette EMI hatasından kusarak dönmek zorunda kaldıktan sonra) Sex Pistols gibi sanatçıları ağırlamıştır kayıt stüdyolarında. Ama bu kayıt şirketlerinin her biri sermaye sahibi bir menajer yahut anladığı bir işe yatırım yapmak isteyen eski bir müzisyen tarafından kurulmuş yerlerdi. “Kendi işini kendi görenler” ise henüz kayıt ve dağıtım işine bulaşmamıştı.
[box_light]İş başa[/box_light]
1978 senesinde Crass, ilk albümleri The Feeding of the 5000‘ı kaydederken kayıt şirketleri Small Wonder’la problemler yaşamaya başlamıştı. “Asylum” şarkısını “dine hakaret” gerekçesiyle yayımlamak istemeyen şirket istediğini almış ve albüm “Asylum” yerine grubun da rızasıyla “The Sound Of Free Speech” (İfade Özgürlüğünün Sesi) isimli iki dakikalık bir sessizlikle beraber yayımlanmıştı. Elbette Londra’nın en politik bölgesinde, Kuzey Londra’da yaşayan anarşist bir grubun kurucuları Penny Rimbaud ve Steve Ignorant bu durumdan pek memnun kalmamıştı. Small Wonder’ın ürettikleri müziğe müdahale etmesine tahammül etmek gibi bir planları yoktu. İş başa düşmüştü.
Üniversiteden arkadaşları Sue Loder ve eşi John Loder’ın evlerinin garajına kurdukları kayıt stüdyosuyla (ki bu stüdyo hâlâ varlığını sürdüren Southern Records’un anne karnındaki dönemleri olarak adlandırılabilir) Rimbaud ve Ignorant’ın imdatlarına yetişmesinin ardından kendi kayıtlarının üretim ve dağıtım sorumluluğunu almaya niyetlenen grup, etiketlerini gruplarının adıyla açmaya karar vermişti. Ellerindeki tüm parayı şirketin kuruluş masrafları ve ilk yayımladıkları single için harcayan grup üyeleri, satış politikalarında siyasi duruşlarından da taviz vermemeye çalışıyordu. Satışa çıkan albümlerine yapıştırdıkları “pay no more than …” (“bundan fazla ödemeyin”) etiketi ile kapitalist sanat satışına kendi sınırlarını çekmeye niyetlenmişlerdi. Her ne kadar ilk singlelarına yapıştırdıkları “45 peniden fazla ödemeyin” etiketi (her anarşistten beklenebileceği üzere) vergi paylarını hesaplamayı unutmaları sonucu onları satılan her kopya sonrası zarara uğratsa da Penny Rimbaud o günlerden gururla bahsediyor:
“Sloganımız ‘bundan fazla ödemeyin’di çünkü biliyorduk ki eğer albümlerimizi satışa çıkacağı yerlere ucuza verip o halde bıraksaydık HMV (Birleşik Krallık’ın en büyük müzik marketlerinden biri) gibi yerler üzerine bizim düşündüğümüz fiyatın iki katı bir etiket koyacaklardı. Bu kabul edilemez bir şey. Biz her şeyi, satın alan kişinin en uygun fiyatı görebilmesi için dizayn ettik. Bunun sebeplerinden biri bizim kendi yiyeceklerimizi yetiştirip çok fazla kira ödemeden veya pahalı uyuşturuculara bağımlılık geliştirmeden yaşamamızdı. Yani etkili bir şekilde ucuz yaşamanın avantajlarını kullanıyorduk. Açıkçası, piyasanın tam tersi yönde ilerliyorduk.”
Steve Ignorant ise çok daha basit şekilde “‘insanlar albüm aldıktan sonra bir iki dal sigara ve bir pint biraya paraları kalsın’ tipi bir işti” diye tanımlıyor satış politikalarını. Duydukları haklı gurur bir kenarda dursun, Crass üyelerinin mütevazı yaşamı onlara yetse de albüm çıkarmaya yetmiyordu. Sonrasında beraber 100’den fazla konsere çıktıkları dostlarından oluşan bir başka anarko-punk grubu Poison Girls’den albüm çıkartmak için borç alan grup bu para sayesinde, adı Small Wonder’ın “dine hakaret” bahanesine dokundururcasına seçilmiş, Stations of the Crass (Not: “Stations of the cross” İngilizce’de, İsa’nın çarmıha gerilmeden önce çektiği acıları simgeleyen tabirdir.) albümünü yayımladı. Bu albüm sayesinde hem anarko-punk türünün hem de Crass Records’un adı iyiden iyiye punk gençliğinin aklına kazınmaya başladı.
[box_light]El ele[/box_light]
Bu albümden sonra en yakın ilişkide oldukları Poison Girls grubunun yanı sıra onların aracılığıyla Crass’le tanışan 15 yaşındaki Honey Bane, Small Wonder’la sorunlar yaşayan başka bir grup olan The Cravats, daha sonra Crass Records benzeri bir müzik şirketi kuracak olan Flux of Pink Indians, Björk’ün ilk gruplarından olan Kukl gibi punk gruplarını da kendi kayıtlarını yaptıkları garajda ağırladılar. Bu grupların hepsinin ortak noktası her birinin anarşizmi benimsemiş kişilerden oluşması ve bu kişilerin Crass üyeleriyle arkadaşlık bağı olmasıydı.
George Berger’in The Story of Cross kitabında anlatılanlara göre bu kayıtların hepsi imece usulü yapılmış ve aynı satış politikasıyla dağıtılmıştı. Her grubun bütün üyeleri mikrofonun veya gitarın arkasında olmanın yanı sıra Crass üyeleriyle birlikte kayıt cihazlarının da tozunu yutmuş, yorgunluk biralarını Crass’in evi bellediği Dial House’ta içmeyi beraberce hak etmişti. Dayanışma o haldeydi ki grubundan yeni ayrılan Honey Bane’in kayıtlarında arkasında Crass üyeleri çalıyor, bir yandan da John Loder’a kayıt işlemleri konusunda yardım ediyorlardı.
Bu sırada Crass Records’un satışları hızla yükseliyor ve John Loder da ses teknisyeni olarak girdiği alanda satış konusunda tecrübeli bir menajer olarak tecrübe kazanıyordu. Fakat edindiği bu tecrübenin gruba veya kendisine çok para kazandırdığını söylemek mümkün değil. Zira Crass ortalama piyasası 4 İngiliz Sterlini olan kayıtları 2 İngiliz Sterlini karşılığı satmaya devam ediyordu.
[box_light]1984[/box_light]
Crass Records’un her sene yayımladığı kayıt katalogları altı haneli bir sayıyla adlandırılıyordu. Örneğin 1979 senesinin katalog adı 521984 iken 1980 yılınınki 421984’tü. Bu isimlendirme “four years up to 1984” yani “1984’e 4 yıl kala” şeklinde sistemlendirilmişti. George Orwell’in 1984 kitabındaki yıla yaklaşıldığına vurgu yapmak amacıyla yapılmış bu adlandırma, yanlışlıkla da olsa, grubun ve kayıt şirketinin sonunu da duyuruyordu.
1984-85 yılları Crass için oldukça zorlu geçen yıllardı. Penny Rimbaud’un 2012 yılında yeniden yayımlanan albüme eklediği notlarda yazdığı kadarıyla grubun üzerindeki baskı, stres ve çok uzun süre neredeyse her günü beraber geçirmenin verdiği yorgunluk grubu dağılma aşamasına getirmişti. Fakat kayıt stüdyosunun kapanmanın eşiğine gelmesi daha çok maddi sorunlara dayanıyordu. Özellikle Rimbaud’un kayıt kalitesi konusundaki takıntısı her kayıt için daha fazla masraf anlamına geliyordu ki, bu masraf belli bir süre sonunda “bundan daha fazla ödemeyin” diyerek karşılanamayacak duruma geldi. Üstüne bir de grubun adını Freud’un psikanaliz kuramından alan ve evlilik, aile gibi kurumları muhafazakârları kızdıracak şekilde eleştiren Penis Envy albümünün Thatcher yönetimindeki baskıdan payını alması (mahkeme Crass grubunu yüklü miktarlarda para cezasına çarptırdı) eklenince Crass’in ve Crass Records’un pek de uzak olmayan sonu görünmeye başladı.
1984’te Galler’de, grevdeki maden işçilerine para toplamak amacıyla yapılan bir konserde dağılacaklarını açıklayan grup, daha sonrasında arada bir toplanıp küçük kayıtlarla ve eski albümlerin yeniden kayıt edilmesiyle uğraşsa da bir daha düzenli bir üretime devam etmedi.
[box_light]Mirası[/box_light]
Crass Records bir süre ölmeden “zombi” olarak kaldı. John Loder bir süre bazı grupların singlelarını yine aynı stüdyodan Crass Records adına yayımladı ama aynı ekip, aynı düzende hiçbir zaman devam etmedi. Ama mirası, adını devam ettirmeye yetti.
Crass sonrası tecrübelerde birçok punk grubu ana akım dağıtım ağlarının dışına çıktı, kendi bağımsız kayıt etiketlerini kurmayı denediler. Hemen hepsi de John Loder’ın edindiği tecrübelerden faydalandı. Crass’in işini yavaşlatmasından sonra Crass’in çevresindeki müzik grupları Flux of Pink Indians önderliğinde One Little Indian’ı kurdu. Paul McCartney, Björk ve yakın dönemin popüler anarşist gruplarından Chumbawamba, Crass Records’un yolundan gitmeye niyetli bu etiketin altında albümlerini çıkardılar. Ama One Little Indian da dahil olmak üzere hiçbir etiket veya ekip Crass kadar cesur, onlar kadar samimi bir iş çıkaramadı.
O dönemde henüz bakkaldan sigara alamayacak yaştaki Honey Bane’e ilk önemli şansı veren, One Little Indian için Flux of Pink Indians’a ilham veren ve kâr etmemek, hatta zarar etmek pahasına politik söylemini hep icraate dökmeye çaba gösteren Crass Records, müzik endüstrisinde parlayan ve parlamaya çalışan binlerce ışık huzmesinin yanına düşen ilk kömür tanesiydi.
[box_light]Kaynakça[/box_light]
Berger, George (2006), The Story of Crass, Omnibus Press.
Glasper, Ian (2007), The Day the Country Died: A History of Anarcho Punk 1980 to 1984.
Hesmondhalgh, David (1999), Indie: The Institutional Politics and Aesthetics of a Popular Music Genre.
Ignorant, Steve (2010), The Rest is Propaganda, Southern Records.
Kapak görseli: https://crassahistory.files.wordpress.com/2010/09/bullshit-vol-2-1.jpg
Bonustrack: Giriş alıntısının haber kupürü