“Ciddiyet ruhun hastalığıdır. Gülmek, tek boyutlu değildir; insan varlığının üç boyutunu da kapsar. Güldüğünde buna, bedenin, zihnin ve ruhun katılır. Gülerken ayrılıklar yok olur, bölmeler yok olur, şizofrenik kişilik yok olur. İnsandan gülüşünü almak, ondan hayatını almaktır. Gülmek, enerjinizi geri getirir. Varoluşunuzun her zerresi canlanır, bütün hücreleriniz dans etmeye başlar.”

Bu sözler Osho’nun Hindistan’da yaptığı konuşmalardan birinden alınmış. Bir gazetede küçük bir köşede, bir köşe yazısında çıkıyor karşıma. Bilmeyenler için Osho Hindistan’da dünyaya gelmiş, üniversite öğrenimini tamamladıktan sonra Jabalpur Üniversitesi’nde yıllarca felsefe dersleri vermiş ve daha sonra bütün Hindistan’ı dolaşarak konuşmalar yapmış bir düşünür. Onun için bir yazar, öğretmen, ruhani lider, guru ve profesyonel konuşmacı sıfatları kullanılıyor. Kimileri 20. yüzyılın Nietzsche’si olarak görüyor onu. Yukarıdaki küçük paragraf benim de ilgimi çekmeyi başarıyor. Ciddiyet kimileri için yüzlerine yapışıp kalmış bir maske. Çoğu insanın gülmeyi unuttuğu bir kaosun içinde aslında ufacık bir gülümseme, beynin ölü kabuğunun yenilenmesine, Osho’nun da dediği gibi varoluşumuzun her zerresinin canlanmasına sebep olan bir mucize. Öyle ki hiç gülmeyen bir insan şizofrenik, gerçekle bağlantısı olmayan bir akılla eş değer görülüyor. Biraz daha araştırınca Osho’nun çok ilginç başka fikirleriyle de karşılaşıyorum.

Zihin bir iş adamı, kalp ise bir kumarbaz diyor Osho. İnsanlar hep meşgul, kafaları hep dolu. Günde 50.000’den fazla düşünce zihnimizde dolanıyormuş. Bu öyle bir bombardıman ki hangi birinin peşinden gitsek, yakalamaya çalışsak o esnada bir başkasına kayıyor aklımız. Birbirine girmiş, kimi zaman birbirine tamamen zıt fikirlerden örülmüş hallaç pamuğu gibi zihin. Zihin tıpkı bir iş adamı gibi her zaman hesaplar, kurnazdır. Kalp ise hesapçı değil. İşte bu yüzden, insan gerektiği zaman kalbiyle hareket etmeyi bilmeli fikrini çıkarıyor okuyucu. Kalp üzerinden yaşamak, anlamı keşfetmektir diyor Osho. Mesela bir şair kalbiyle yaşar. Kalp bilinmeyenin sesleriyle doludur ve şair o bilinmeyeni takip eder. Kafa ise bilinenlerle dolu. Ya da başkalarının söylediği, inandırılmaya çalıştığımız şeylerle. Geçmiş, ölmüş olan, geride kalan şeylerle dolu. Kafa geçmişi düşünür, kalp geleceği hayal eder. Sadece kafalarıyla yaşayanlar korkaklardır. Onlar tehlikeden, bilinmeyenden dolayısıyla kalplerinden kaçarlar. Kalp ise her zaman risk almaya hazırdır, kalp kumarbazdır.

osho

Osho’nun konferanslarında bahsettiği bu tarz konular kitaplar haline getirilmiş. Kitaplar belirli bir tema üstünden giriş konuşmasıyla başlıyor ve daha sonra dinleyicilerin sorduğu sorulara verilen cevaplarla devam ediyor. Meditasyon, Olgunluk, Ego, Kumların Bilgeliği, Cesaret, Tehlikeli Yaşamak, Devrim, Ruh Eczanesi bu kitaplardan bazıları.

Daha fazla fikir sahibi olmak için kitaplarından birini okumaya karar verdim. Kişisel gelişim rafında bulunan kıpkırmızı rengiyle dikkatimi çeken Aşk,Özgürlük,Tek Başınalık isimli kitabı aldım. Çok mistik, Budizm felsefesine dayanan biraz daha karmaşık düşüncelerinden çok daha temel kavramlara getirdiği bakış açısı hoşuma gidiyor.  Kitabın arkasında da şöyle seslenmiş okuyucuya Osho:

“Kendini sev… Birbirinizi sevin ama aşktan bağlar üretmeyin. Aşk bir armağan olmalı, ama bedeli olmamalı… Aşk sadece vermeyi bilir ve asla karşılık beklemez; aşk koşulsuz paylaşımdır. Aşk olduğu zaman seven ve sevilen birlikte aşkın içinde kaybolur. Eğer özgürlük ve aşka sahip olursan başka şeye ihtiyacın kalmaz. Elde etmişsindir-sana yaşam işte bunun için verildi.”

kitap

Kitap boyunca önce Osho’nun gözünden aşkın tanımını okuyoruz. Aşk bağlılıklardan kurtulup, özgürce yükseklere çıktığın bir olgu olmalıdır. Ayağındaki yüklerle seni dibe çeken bir bağlılık değil. Osho kendi görüşlerinin yanı sıra geçmiş zamanların, kabilelerin ya da Budizm’in ilginç inanışlarına da yer veriyor. Eski bir inanışa göre Tanrı dünyaya güzellik ve çirkinliği yollamış. Her ikisi de uzun bir yolculuktan geldikleri için kir içindelermiş ve berrak bir nehir görmüşler. Kıyafetlerini su kenarında bırakıp yıkanmak için nehre girmişler. Çirkinlik güzelliğe bir şaka yapmak istemiş ve nehir kenarından onun kıyafetlerini giyinerek kaçmış. Bunu fark eden güzellik ne yapacağını, nehirden nasıl çıkacağını kara kara düşünürken o da çirkinliğin kıyafetlerini giymekten başka çaresi olmadığını anlamış ve onun kıyafetlerini giyerek çirkinliğin peşine düşmüş. İnanışa göre o gün bugündür hala onu arıyor. Çirkinlik güzelliğin kıyafetlerini giymiş aramızda dolaşıyor. Osho’ya göre bu hikaye günümüzdeki realitenin masalsı bir versiyonu. Birçok çirkinlik aşk ya da sevgi adı altında değerlendiriliyor.

love

Kitapta aşk ve özgürlük kısmı genelde birlikte işleniyor. Tek başınalık ise kitabın sonlarına doğru anlatılıyor. Tek başınalık senin doğanda var diyor Osho. “Yalnızlıktan kurtulmak için girilen her çaba boşuna çıktı bugüne kadar ve bundan sonra da çıkacaktır, çünkü hayatın temellerine aykırıdır.” Henüz bu kısmı okumasam da Osho’nun bu konuyla ilgili felsefesini de merakla bekliyorum.

Farklı bir kültürle yoğrulmuş, bambaşka bir bakış açısına sahip bir adam Osho… Bütün düşüncelerine katılmak elbette ki mümkün olmasa da birçok fikri üzerinde durmaya, irdelemeye hatta kendi yaşamına alıp da denmeye değer. Merak edenler en az bir kitabını okuyup hayata bir de onun penceresinden bakmalı…

Leave a Reply