Evet, bu yazımın konusu aslında çok ilginç olmayan; fakat hep aklımızın bir yerinde duran Ankara’dır’. Ankaralılar arasında ya da yolu Ankaraya düşmüş kişilerce sıkca tartışılan bir konudur ; ”Neden Ankara ? ” sorusu.
Aslında çok büyük nedenler bulamayız Ankara’ya dair. Bazen Ankarayı sevmemize bir aile neden olabilir ya da tek bir kişi. Bazense zorunluluklar, alışkanlıklar, umutlar, çoğu zaman da cevabını bulamadığımız sorular…
Ankara’ya alışmak zordur, zaman alır. Hatta ılıman bir iklimden ilk defa kışın geliyorsanız Ankara’ya, buz gibi havası çarpar yüzünüze , “ne oluyoruz” dedirtir. Sonra neden buradayım dersin, derken yavaş yavaş alışırsın ve en garibi de, bunların farkında olmazsın.
Ankara temposu düşük görünse de, aslında fazlasıyla hareketlidir; çünkü, içinde genelde memur ve öğrenci barındırır ve memurların her zaman yetişmesi gereken bir mesaisi , öğrencilerinse dersi vardır. Bu yüzden trafik az gibi görünse de aslında çoktur.
Mevsimlere gelirsek:
Ankara’da ilkbahar, alerjisi olanların en çok uğraştığı ama aslında en çok sevdikleri mevsimdir. Yavaş yavaş okulların kapanmasına yakın tarihler olduğu için ilkbaharı ayrı bir coşkuyla karşılar Ankaralılar. Artık o kalın kazakları, montları ve en önemlisi botları çıkarma vakti gelmiştir. Yerine t-şörtler, bluzler, babetler, spor ayakkabılar yavaş yavaş giyilmeye başlanır. Fakat çantada bir şemsiye ve hırka bulundurmak koşuluyla; çünkü, Ankara’da yaz da olsa, akşamları üşürsün.
Yaz demişken evet bir ironi haline gelen ”Ankar’da deniz de yok. ” cümlesini sıkca duyarsınız. Zaten okulların kapanmasıyla birlikte şehirdeki insan sayısında deniz olan şehirlere ve memleketlere kısa süreli bir göç şeklinde oldukça fazla bir kayıp yaşanır . Artık Ankara’da mecburiyetten kalanlar vardır ve şehir terkedilmiştir. Kalanların ise gitmesi gereken ya bir dersi vardır ya da bir işi.
Eylül’ ün gelmesiyle sonbahar başlar Ankara’da ve tekrar bir mücadele , tekrar kalabalıklar, tekrar hareketlilik…
Ve gelelim kışa:
Kış bir mevsimden çok bir iklim etkisinde yaşanır Ankara’da. Kış güzeldir, beyazdır, gridir, soğuktur ama samimidir. Ankara’ ya kış çok yakışır, ayrı bir ruh getirir şehre.
Karın yağmasıyla Cinnah ‘ın yokuşunu çıkmak bir çile, Anıtkabir ‘in o eşsiz görüntüsünü Ata’ya duyulan saygıyla izlemek ise zevktir. Ya da sıcak çayını alıp kar tanelerinin cama vuruşunu seyretmek…
Ankara’da şiir dinlemeyen yoktur herhalde. Edebiyatla hiç ilgisi olmayan biri bile ‘Yılmaz Erdoğan’ın “Ankara” şiirini ya da Haluk Levent ‘in “Ankara” şarkısını bilir. Neden mi? Çünkü, Ankara’yı konu alan sanat eserleri İstanbul`a nazaran azdır ve bu yüzden var olanlar da Ankaralılar için çok değerlidir. Örneğin; bir sinema filmini izlemeye sırf içinde Ankara’dan bir manzara yer alıyor diye gidilebilir.
Hafta sonunda Ankara’da gidilebilecek bazı yerler vardır. Bunlar; Bahçeli, Tunalı, Kızılay, Ulus ve daha bir cok semt ve mahalle. Tabi ki bir de sayısını bilmediğim kadar çok olan alışveriş merkezleri…
( Bu arada evet, o Bahçelievler ama biz Bahçeli deriz , Tunalı Hilmiye de , Tunalı. Bizlere göre uzatmak anlamsızdır.)
Ankarada buluşma noktaları da bellidir, örneğin; Milli Kütüphane, Şato Burger, Kuğulu Park ve tabi ki de en ünlü yerimiz kızılayda YKM’ nin önüdür).
Bürokrasinin verdiği bir ağırlık yok değil Ankara’da, sanki Türkiye’nin babası gibi. Ayrı bir düzeni vardır, her şey elinin altındadır, istediğin bütün sosyal – kültürel anlamdaki imkanlar sunulmuştur bu şehirde sana.
Burada hayatın, İstanbul sevdalılarına Ankara sevgini anlatmakla geçer ama ne yazık ki sen onları anlayamazsın ,onlar da seni anlamazlar. Bu kadar şeye rağmen kendine dönüp sorduğunda yine bulamazsın, Ankara’yı neden sevdiğini. Belki de zıtlıklarıdır seni çeken, bilemezsin. Ankara’yı ve buradaki yaşantıyı anlatmakla bitmez ama kısaca diyebilirim ki belli bir zaman sonra Ankara yaşam biçimi haline gelir.
Alışır ,sever , kopamazsın. Koptuğunu sanar bırakamazsın. Gitsen bile gittiğin şehre kendini yeteri kadar ait hissedemezsin ve artık sen de içinde Ankara’nın bulunduğu filmleri sever, şarkıları daha farklı bir duyguyla dinler, kitapları ayrı bir heyecanla okursun.