[quote]“Ben singer dikiş makinesiyle bile fotoğraf çekerim.”[/quote]
Sait Faik, Orhan Kemal, Churchill, Cemal Süreya, Picasso, Dali ve daha nicelerini elindeki analog makinesiyle bir bir çekmiş Ara Güler. Bazen savaşların içine katılmış, atılan bombaların arkasında bıraktığı dumanlardan, bazen de yüzlerce kültürün gelip geçtiği Anadolu’dan kareler yakalamaya çalışmış. Öyle ya, Yaşar Kemal kendisi için, “Ara Fotoğrafa Can Vermiştir. Ara Güler’in fotoğrafları büyük bir Anadolu Destanıdır.” demiştir.
1928 doğumlu Ermeni asıllı Ara Güler, babasının aldığı 35 mm makinesiyle ilk olarak sinemaya merak salmış, lise yıllarında da tiyatroyla uğraşmıştır. Ermenice öyküler yazmış bir taraftan gazetecilikle ilgilenmiş, daha sonraları da foto muhabiri olmak istediğine karar vermiştir. Fakat çoğu zaman foto muhabiri olmaktansa yönetmen olmak istediğini de söylemiştir. Sonralarında, uluslararası “Master of “ ünvanını kazanacağı Leica’sıyla insanların, hayatların peşine düşmüş ve geride zihinlere kazınan kimi zaman buruk kimi zaman da tebessüm ettiren fotoğraflar, anılar bırakmıştır. Tramvayları çok sevmiş onları deklanşörüne kaydetmiş, artık kayıp olduğunu vurguladığı biraz sefaletin, nostaljinin hakim sürdüğü ve belki de artık tanınamayan İstanbul sokaklarını gözler önüne sermiştir.
Dünyanın foto muhabiri olduğu söylenen Güler, zaten daha bu işe ilk adımını attığında çeşitli yabancı dergiler onu en iyi fotoğrafçılar arasına koymuştur bile. Resimli Hayat, Hayat, Stern, Time, Life ve Paris-Mach gibi dünyaca ünlü dergilerde çalışmıştır. Hatta, 1999 yılında da akademisyen Rosa Buchner, Ara Güler’i doktora tez konusu olarak seçmiştir.
Üstüne basa basa, fotoğrafçılığın sanatın bir parçası olamayacağını söylemesinin arkasında da mantıklı bir neden varmış meğerse. “Bir fotoğraf yeniden çekilemez bu yüzden tam manasıyla hür bir sanat olamaz. Ressam istediği şeyi istediği yere koyar, istediğini çizer, ama fotoğraf makinasından bir bakarsın Süleymaniye Camii’si ta orada kalmıştır.” demiştir kendisi hakkında yapılan bir belgeselde.
Öte yandan Genel Yayın Yönetmenliği’ni sürdürdüğü “deklanşöre basan parmak, an’ın ölümsüzleşmesi, görsel tarihin yarattığı hafıza, o büyük ortak kültür; fotoğraf İz’dir” sözleriyle iki ayda bir yayımlanan İz, her fotoğrafının mutlaka ayrı ayrı incelenmesi gerektiği çok değerli bir dergi.
Şu meşhur bakmak ile görmek arasındaki farkın artık incelemeye döndüğü noktada belki de anlam kazanmaktadır fotoğraf. Ne anlatmak istedi ki acaba sorusu geliyorsa akla; belki o zaman bakılmaya değer olandır. Bir mesaj vermeli misyonunu hiç yanından ayırmayan Ara Güler, halen sergiler açmaya, fotoğraflar çekmeye devam etmektedir.