Daha önce ilk bölümünü sizlere sunduğumuz Canan Altıgül ile röportajımızın diğer kısmı karşınızda, iyi okumalar dileriz.
GazeteBilkent: Hayalini kurduğunuz, sizin için zirve oranın ya da onun fotoğrafını çekmektir diye düşündüğünüz bir yer, bir durum var mı?
Şunu da yapsam, şunu da çeksem dediğim bir şey yok ama; fotoğrafa bakıp keşke orada olsam dediğim çok an oldu. Keşke onunla orada olsaydım, orada ben de fotoğraf çekseydim dediğim çok fazla şey oluyor; o yüzden hani şudur diyebileceğim bir şey yok aslında.
GazeteBilkent: Hep canlı şeyler çekmişsiniz. Çektiğiniz fotoğraflar insanların en mutlu anıları; ama mesela bir savaşın fotoğrafını çekmek ister miydiniz?
O beni biraz korkuturdu. Savaş ortamı, kavga ortamı beni gerçekten geren ortamlar. Ben daha sakin, mümkünse durağan, huzur veren işlerle ilgilenmeyi daha çok seviyorum; ama şöyle bir şey var, sokakta yaşayan insanları çekmek de gerçekten ilgimi çekiyor. Kötü şartlarda yaşayan, bizler gibi yaşayamayan evsiz insanların; kağıt toplayan insanların vs. fotoğraflarını çekmek ilgimi çekiyor ama yine de çekiniyorum fotoğraflarını çekmeye, zor bir şey gerçekten. Benim fakülteden hocam Caner Enver Özyurt, fotoğrafçıdır aynı zamanda; Burak Hocam ile Caner Hocam’ın beraber bir projeleri vardı. Kağıt toplayan çocuklarla yaptıkları çekimler var. İnanılmaz güzel, inanılmaz etkileyicidir bana göre gerçekten. Fotoğraf kulübümdeki ikinci senemde falan izlemiştim yanlış hatırlamıyorsam, çok etkileyiciydi gerçekten. Öyle fotoğraflar çekebilmeyi gerçekten istemişimdir. Yani hani çok uzakta değil, hemen yanı başımızda her gün gördüğümüz insanlara o gözler bakmak, yanından geçerken görmek, ne yaptığını fark etmek çok farklı bir duygu. Fotoğraf çektikten sonra hayata başka bir şekilde bakıyorsunuz zaten. Bir anda bir şey gözünüze çarpıyor, hiç görmediğiniz ama yanınızda olan bir şeyi görmeye başlıyorsunuz. Hayata bakışınız değişebiliyor ve benim şudur diyebileceğim bir en üst noktam yok o yüzden. Ama atıyorum Afrika’ya gidip oradaki insanları da çekmek isterim, bir turla gidip doğal hayatı da çekmek isterim.
GazeteBilkent: Peki, gelelim artık; Ojo nedir? Fotoğrafı pastayla nasıl birleştirdiniz?
Ojo, aslında ‘oho’ diye okunması gereken İspanyolca bir kelime ama hepimiz Ojo diyoruz; açıklaması, insanlara bunu anlatması zor çünkü. İspanyolca tam karşılığı “göz” demek; ama ben biraz fotoğrafı anlatsın istediğim için fotoğraf terimleri üzerinden araştırmalar yaptım. Bir arkadaş grubu olarak oturuyorduk, o grupta işte Murat diye bir arkadaşımız var o da burada işletmecilik yapıyor. O, erkek arkadaşım, Başak hep beraber oturuyoruz isim araştırmaya başladık; ne olabilir diye. Birkaç dilden fotoğraf terimleri araştırmaya başladık. Bakış açısı yazdığımız zaman ‘ojo ‘karşımıza çıktı. Yani Türkçe’ye çevirdiğimiz zaman birçok kelimenin farklı anlamlar taşıması gibi, ‘ojo’ da bakış, göz, bakış açısı anlamlarına geliyormuş. Bakış açısı da, bizim fotoğrafçılıkta çok kullandığımız bir şey. Oradan ileri geldi, belki tam olarak istediğimiz bir terim değildi ama kulağa çok hoş geliyor. Bir kafe için çok uygun geldi isim olarak. Sevimli bir tınısı var, akılda kalıcı. İnsanlar ilk duyduğunda “Ojo mu, ojo ne, oje mi? diye karıştırsalar da hala; bu ismi seviyorum.
Pastacılık ve fotoğrafı nasıl birleştirdiğime gelelim. Hiç alakam yokken; yani sadece evimin mutfağında kurabiyeler, kekler yapıyorken, farklı tatlar deniyorken, yine erkek arkadaşımın neden bunu işe dökmüyorsun diye düşünmesiyle başladı. Hep içimde bir yer işletme isteği vardı. En son stüdyo açmaya karar vermiştim. Ya bir giriş katında ya da birinci katta falan bir yer kiralayıp bir stüdyo açmayı düşünmüştüm. Fotoğraf stüdyosu planımdan da umutluydum, her odada farklı fonlar, farklı malzemeler kullanarak yapmayı planlıyordum. Neden olmasın deyince, biraz deneme yaptık. Yapabilir miyim, satabilir miyim diye düşündük. Madem bir riske giriyoruz; bari farklı bir şey daha yapalım diye düşündük. Bir de, maddi anlamda bir kazanç elde etmek için farklı bir şeyler de yapmak zorundasınız. Gerçekten aktif olarak çalışan bir sürü işletme var. Farklı bir şey yapmadığınız sürece müşteri çekemezsiniz. O yüzden neden ikisi birlikte olmasın diye düşündük. Buraya gelen insanların da, yaptığım pastaların da fotoğraflarını çekerim diye düşündüm. Hem insanlarla iletişime geçebileceğim bir ortam, bir artı olarak da gelen müşterileri fotoğraf açısından da yönlendirebilirim kendime. Çünkü bir dönemde organizasyon ve fotoğraf geçti aklımdan. Kafe gerçekten keyifli oldu. Çok keyif alıyorum pasta yapmaktan. Yemek yapmayı da seviyorum; ama pasta yapmak daha farklı. Estetik bir sunumu var. Kokusu, görüntüsü çok cezbedici.
GazeteBilkent: Bu güzel söyleşi için teşekkür ederiz.
Röportajın ilk kısmını şuradan okuyabilirsiniz: http://gazetebilkent.com/2015/04/02/ojo-pastaciligin-ve-fotografin-yeni-adresi-1/