Katharine Burdekin, birçok romanını ‘Murray Constantine’ takma adıyla çıkardı. Swastika Geceleri, 1937 yılında yani George Orwell’in 1984 adlı kitabından on iki sene önce yayımlandı.
1963’e kadar 10 kitap yayınlayan Burdekin’in, Swastika Geceleri adlı kitabı feminist distopyan edebiyatın öncüsü olarak kabul edilir. Burdekin; politika, tarih, psikoloji ve dinle çok ilgiliydi. Derin bilgisi ve akıllıca yapılmış kurguları ile yaptığı feminist eleştiriler, çocuk kitaplarında bile kendini gizliden gizliye gösterir.
Kitap, Hitler’in dünyayı ele geçirmesinden 700 yıl sonrayı ele alır. Kadınların damızlık hayvan düzeyine indirgendiği; erkek egemenliği ve şiddetinin akıl almaz, durdurulamaz boyutlara ulaştığı bir dönemde herkesin ortak olarak yaptığı tek şey Hitler’e tapmaktır. Kadınlar ayrılmış bölgelerde, kafeslerde tutulmaktalardır. Kadınlarla cinsel ilişkiye girmek iğrenç ve aşağılayıcıdır; fakat üremek, her Alman erkeğinin vatandaşlık görevidir. Bu yüzden, kadınlarla sadece çoğalabilmek için ilişki kurulur. Elbette, sadece erkek çocuk önemlidir. Bu kadınlardan uzaklaşma durumu, erkeklerin arasında homoseksüel ilişkilerin oluşmasına neden olur. “Burdekin, erkek homoseksüelliğinin reddedici değil, kapsayıcı erkek rolünü ihtiva ettiğini iddia eder.” der, kitabın giriş bölümünü yazan Daphne Patai.
Kadınlara; önemsiz oldukları ve tek amaçlarının erkeklerin isteklerini yerine getirmek, onları memnun etmek olduğu öğretilir. Erkeğin kadına tecavüz etme hakkı vardır ve erkek çocuk 18 aylıkken annesinden alınıp, erkekler tarafından yetiştirilir. Elbette ki kadınların kendi bedenleri üzerinde söz hakları yoktur. Onlar, ruhları bedenlerinde yokmuşçasına aşağılanırlar. “En yüksek standardın kadını, en düşük standardın erkeğinden ölçülemeyecek kadar geridedir.” ,
Kitapta yazılanlar çok korkunç; fakat ne yazık ki, gene yabancı değil. Her yazımı bu şekilde bağlıyor olmaktan ben de çok sıkıldım. Bağlamamayı, inanın çok isterdim. Kitapta cinsiyet eşitsizliği çok uç noktalarda anlatılıyor olabilir ama günümüzdekilerden pek de bir farkı yok. Damızlık inekler gibi ahırlarda tutulmuyor olabiliriz ama gene de damızlık olmadığımızı söylememiz zor. Tecavüzcülerin yargılanamadığı bir yerde etek giyerek suçlu olunabiliyorsa, tecavüz zaten hak olarak görülmeye başlanmıştır. Erkek çocuk doğduğunda şölenler düzenlenip, kız çocuk doğduğunda sadece pembelere bulanıp uyutuluyorsa; ortada kız çocukların önemsizleşmesi durumu vardır. Kadın, doğurmak istemediği bebeği aldıramıyorsa; devlet, baba, koca, abi gibi bir eril kişi buna engel oluyorsa, kadın kendi bedeni üzerindeki ‘hakkı’ zaten hiç elde edememiş demektir. Cinsiyet ve cinsellik sadece erkekler için var olmuş gibi davranmak, kadın bedenini günah unsuru olarak görmek, kadını bir keyif aracı olarak kullanmak günümüzdeki seviyelerde de iğrençtir. Kitap, var olan durumları sadece sembollerle yeniden anlatır. Kurguyu, zaten uzun zaman önce erkek egemen toplum yapmıştır.