124157

Kaçış, çoğu zaman mevcut durumu değiştirmeye kudret yetiremeyen entelektüellerin bunalım içerisinde tercih ettikleri bir çözüm mekanizmasıdır. Ancak, bu mekanizmanın işleyiş prensibinin her entelektüelde aynı şekilde işlemesi mümkün değildir. Aynı yazarın dahi; çeşitli kaçış hikayelerinde farklı süreç ve motivasyonlar gözlemlemek mümkündür.

Lise edebiyat kitaplarının meşhur tabiriyle; “deneme türünün kurucusu” olarak tanıdığımız Michel de Montaigne, son derece varlıklı bir aileye mensuptu. Babasının dedesi Ramon Felipe Eyquem’in ticaret yoluyla elde ettiği servet, aileyi “soylu” konumuna yükseltmiş, Bordeaux yakınlarına inşa ettirdiği görkemli şato sayesinde, ailenin önde gelen erkekleri nesilden nesile aktarılacak “Lord” unvanına sahip olmuştu.

Château_de_Montaigne (1)

Montaigne’e büyük dedesinden kalan Bordeaux yakınlarındaki şato.

Böylesine üst düzey bir aileden gelen Montaigne, ilk kaçışını 1570’te etrafını çepeçevre saran iç savaştan kaçarak gerçekleştirir. Henüz 38 yaşındadır ve kulesine çekildiğinde hayatını noktaladığına inanmıştır. İktidar sahiplerine öğüt vermek, dünya işlerine karışmak, bağnazları yatıştırmak gibi işlere hak ettiğinden fazla değer verdiğini düşünüp, atalarından kalan şatodaki kütüphanesine sığınmıştır. Dış dünya onu eskisi kadar ilgilendirmemektedir. Zira Montaigne “damındaki bir tahtanın düşmesini, uzaktaki bir kulenin yıkılmasından daha çok önemseyen” birisidir.

Francois_Dubois_001

Montaigne’in 10 sene boyunca şatosuna çekilmek suretiyle gerçekleştirdiği ilk kaçışı sırasında Fransa’da bir iç savaş hakimdi. Din temelli bu ihtilaf doruk noktasını Aziz Bartolomeus Yortusu Kıyımı oluşturuyordu.

Bu “ilk kaçış”, takriben 10 sene sürer. Bu 10 sene içerisinde ülkesindeki uzun süreli kargaşalar, kanlı katliamlar ve din temelli anlaşmazlıklardan olabildiğince uzak kalmıştır. Ne var ki, bu defa da içinde bulunduğu zengin  ve soylu evrenden sıkılmış görünmektedir. Bu defa yazar, hayalinde dahi canlandıramadığı yeri bulmak adına maviliklere açılacaktır. Nereye gittiğini soranlara neşeyle “Yabancı diyarlarda ne aradığımı bilmiyorum, fakat neden yuvadan kaçtığımı çok iyi biliyorum.” cevabını veren Montaigne –şüphesiz- yolculuğunda neler göreceğini bilmemekte, bilmek de istememektedir. Paris, Basel, Münih, Verona, Venedik, Bologna, Floransa ve Roma gibi çeşitli Avrupa kentlerini ziyaret ettiği bu on yedi ay ve sekiz günlük gezinin ardından Montaigne, gençleşmiş ve tazelenmiş bir biçimde 1581’de şatosuna döner.

Şatosuna döndüğünde Montaigne’i bir mektup beklemektedir. Kraldan gelen bu mektupta, Montaigne’e Bordeaux belediye başkanlığı görevi kibar bir şekilde emredilmektedir. Başta safra kesesindeki taşlar olmak üzere; birçok sağlık sorunu ile boğuşan Montaigne, bu “teklif”i isteksiz dahi olsa kabul eder. Belediye başkanlığı döneminde baş etmek zorunda kalacağı en büyük çözümsüzlüğün; Navarre’lı Henri, Kral III. Henri ve Guise Dükü Henri arasındaki politik ihtilafın ortasında kalmak olduğunu düşünmekte yanılacaktır Montaigne. Zira tam belediye başkanlığının ikinci dönemi sona ermek üzereyken, 1585’te Bordeaux’ta korkunç bir veba salgını patlak verir.

war of the three henrys

Bordeaux belediye başkanlığı döneminde Navarre’lı Henri, Kral III. Henri ve Guise Dükü Henri arasındaki politik ihtilafın ortasında kalmış olsa da, Montaigne için asıl felaket şehrini vuran veba felaketiydi.

Sağlık konusunda uzun süreli endişeleri olan, bu uğurda Avrupa’nın çeşitli kaplıcalarında acı dolu tedaviler görmeyi göze almış olan Montaigne; kendisini veba riskine atmayı bir an dahi düşünmez. Panik halinde kaçıp Bordeaux’luları kendi kaderlerine terk eder. Bu kaçış, planlı bir kaçış değildir. Dolayısıyla birçok zorluk yaşar yazar. Ailesinin birkaç üyesiyle çıktığı bu yolculukta, kendisine eşlik eden yalnız bir araba ve bir at vardır. Vebadan kırılan şehirde kimse kendilerini başıboş bırakan Montaigne’e yardım etmek istemez. Cesetlerle dolu yolları kat ederek, arkasına bakmaksızın aylarca bilinmezliğe seyahat eder. Öyle ki, Bordeaux’dan gönderilen ısrarlı mektuplar ona belediye başkanlığı süresinin bittiğini söylemesine ve şerefine düzenlenen veda törenine teşrifini talep etmesine karşın; Montaigne geri dönmeyi düşünmez. Yalnız şehirden değil; onur ve kahramanlıktan da kaçışı simgeleyen bu uzun yolculuk, Bordeaux’daki veba tehlikesi geçtikten sonra son bulur.

Yaklaşık 14 bin kişinin öldüğü bu felaketin ardından şatosuna dönen Montaigne, denemelerine yoğunlaşır. Eserlerinin baskısı için Paris’e yaptığı tekinsiz bir yolculuk dışında şatosundan pek ayrılmaz. Birkaç sene sonra, 1592’de ise bu defa dünyadan kaçışını gerçekleştirir.

 

[box_light]

Kaynakça:

Zweig, Stefan. “Montaigne”, Can Yayınları, 2012, İstanbul.

[/box_light]

 

Leave a Reply