Küçükken anlatılan her masalın sonu aynı biter; prens prensesi kurtarır ve sonsuza kadar mutlu yaşarlar. Peki ya gerçekte? Her prensesin bir prensi mi var onu kurtarması gereken? Yoksa, küçüklük masalları yüzünden prensesler prenslerini bulmaya çok odaklanıp, kendilerini mi unutuyorlar? İşte ‘Prens Prensesi Sevmedi’, umutsuz bir aşk hikayesi gibi gözükse de; bu soruları cevaplamaya çalışan bir kitap aslında.
Özetlemek gerekirse kitabın konusu; kendisi ile bir ilişki istemediğini bildiği halde Doktor Ömer’e aşık olan Deniz’in yaşadıkları. Kitap içine bir ilişkinin bütün aşamaları, yaşanan yıllar ve acılar sığdırılmış; ki sadece Deniz’in değil, ona her daim destek olan arkadaşlarının da hikayelerine ucundan kıyısından dokunuyorsunuz.
O kadar gerçeğe rağmen, insan nasıl küçücük bir umuda sarılarak yıllarını onu sevmeyen birine harcar; aşk mıdır bu? Kitabın yazarı Filiz Aygündüz, bu durumu tanımlamaya ve aynısını yaşayanlara yol göstermeye çalışmış aslında; ya bağımlılıksa? Neden bağımlı olunur ama bir insana? İnsanın kendini değersizleştirmesi, geçmişte yaşadıklarının farkında bile olmadan gelecekteki kararları etkilemesi gibi birçok sebebi var bu bağımlılığın.
Filiz Aygündüz, en başında belirtmiş ki; bu kitap sonu mutlu biten bir aşk hikayesi anlatmıyor! En sonunda her şey tatlıya bağlanmıyor, prens prensesi sevmiyor. Peki bu kitabın sonunu mutsuz mu yapıyor? Bence hayır! Bir aşk hikayesini,prensesin kendini keşif hikayesine dönüşüyor. İnsana sınırlar koyanın yine kendisi olduğunu, özgürleştirecek olanın da yine kendisi olduğunu anlatmaya çalışıyor aslında. Ailenizin, iş çevrenizin ve arkadaşlarınızın kendini verdiğiniz değerde ne kadar etkili olduğu görünce şaşıracaksınız! Hele ki baba-kız ilişkisi; aslında en can alıcı kısımları kitabın. Ömer de kimmiş yani, hayatınızda ilk sevdiğiniz erkek olan babanız varken! Peki, o ilk erkeğin hayatınıza giren diğer erkekleri seçerken sizi ne kadar etkilediğinin farkında mısınız? Kitabı okuduktan sonra bence farkına varacaksınız!
Kısacası, Deniz’in sonu mutsuz hikayesi olarak değil de; kendini özgürleştirme hikayesi olarak görüyorum bu kitabı. Aşk romanı beklentilerinizi bir kenara bırakıp, kendinizi keşfe çıkmalısınız okurken.