Bu yazıyı hep yazmak istemiştim ve geçenlerde http://www.gencyazi.com sitesinde okuduğum bir söyleşi, son damlayı damlattı diyebilirim.

Yeraltı edebiyatının çeşitli tanımları vardır. Çeşitli yazarlar ve eleştirmenler birbirinden farklı tanımlar yapsalar bile; ortak noktaları, yeraltı edebiyatının kapitalist, siyasi, sosyal düzenlere ve endüstriyel edebiyata bir başkaldırı olmasıdır. Bu başkaldırıyı, kendine has ‘samimi’ diliyle anlatır. Cinsellik, şiddet, alkol ve uyuşturucu gibi yardımcı konulardan yararlanarak gerçeğe dayanan olayları anlatır.

Bu edebiyat tarzının ülkemizde geri kalmasının en büyük sebebi, son zamanlarda bu edebiyatı yaptığını iddia eden insanların, yukarıdaki basit tanımı benimseyemeyecek kadar ‘yapay’ olmalarıdır.

Çeşitli hatalar; ülkemizde yeraltı edebiyatının, Amerika ve Avrupa yeraltı edebiyatının ucuz birer kopyası olmaktan ileri gidememesine neden oluyor.

Öncelikle yukarıdaki tanıma küçük bir cümle kendim eklemek istiyorum. Yeraltı edebiyatı ülkeden ülkeye değişir. Amerika’da yaşayan bir evsiz ile Türkiye’de yaşayan bir evsizin çektikleri aynı değildir. Amerika’daki bir hayat kadınıyla Türkiye’deki hayat kadını aynı değildir. Amerika’nın alt kültürü ile Türkiye’nin alt kültürü aynı değildir. Son zamanlarda yazarlarımızın yaptığı en büyük hata buydu. Kendilerine Türkiye’de yapay bir Amerikan alt kültür atmosferi yaratıp onun içinde yaşamaya çalıştılar. Acılarını o alt kültüre göre şekillendirdikleri için, son zamanlarda çıkan roman ve şiir kitapları ‘Beat’,’Meat’ veya ‘Angry Young Men’ gibi kuşakların ucuz bir tekrarı olmaktan kurtulamıyor. Aslında Türkiye’de daha fazla sosyal ve siyasi bozukluk varken, kullanılacak daha çok malzeme varken; yabancı yeraltı edebiyatın etkisinden kurtulamayan yazarlar, Türkiye’nin gerçek yeraltını yansıtmaktansa, yaratılan ‘elit’ yeraltını anlatıyorlar. Çoğu yeraltı edebiyatı olarak anılan yazar veya şairler; aslında Türkiye’nin gerçek alt kültürlerini görmeden, kendi küçük alanlarında yabancı alıntısı alt kültürleriyle yeraltı edebiyatı yaptıkları için, bu edebiyat tarzı kendi içerisinde sürekli dönüp duruyor. Yeraltı edebiyatı, toplumun bozukluklarının yarattığı insanların edebiyatı olması gerekirken, üstten yere inmeye çalışan ‘oyuncu’ların elinde oluyor.Türk yeraltı edebiyatı değil, ‘Turkish yeraltı edebiyatı’ oluyor.

mary_and_her_lambs_detail_1

İkinci olarak ise, bu kısım daha çok genç yeraltı edebiyatçıları için, yeraltı edebiyatının sığ olarak sunulması. Bunda, yetersiz kalan yazar ve şairlerimizin de payı var. Yeraltı edebiyatı her ne kadar sadece bir aşırılık olarak gözükse de, önemli yeraltı edebiyatı yazarlarına baktığımızda hepsinin hayata sadece cinsellik,küfür ve uyuşturucudan farklı gözlerle de bakabildiğini görürüz. Sadece toplum eleştirisi değil; ayrıca varlık felsefesine kadar inen, sosyolojik ve psikolojik gözlemlere dayanan bir edebiyattır. Toplum siyasi,dini ve etik dogmalarla büyüdüğü için; (özellikle Türkiye) çoğunluk, yeraltında kullanılan temalardan, dilden rahatsız olur ve güzel bir yeraltı şiirinin ya da romanının içindeki algoritmaları çözemeyecek kadar dogmatiktir. Biçimle ilgilendikleri için öze inemezler. Yeraltı edebiyatı bu özü sunar, sunuş biçimiyle de edebiyatın en güzel eleştirilerinden birini yapar.

Yeraltı edebiyatı; algılanın aksine felsefe, sosyoloji, psikoloji ve tarih olmadan yapılamaz. Ülkemizde yeraltı edebiyatının yeterince gelişememesinin sebeplerinden biri de budur.

Kendi kendimizi anlamaya ve kırmaya çalıştığımız, cümlelerin sadece anlatmaya çalıştıklarını gördüğümüz sürece de asla gerçekten yeraltı edebiyatına sahibiz diyemeyeceğiz.

 

 

 

Leave a Reply