Ekim ayında yepyeni bir dergi ”Merhaba” dedi edebiyat dünyasına. İsmi Karahindiba. Sessiz bir merhaba da olmadı pek Karahindiba’nınki. Gümbür gümbür geldi bahsi geçen dergi. Zaten ”İyi edebiyat” diyerek yola çıkan bir dergiden de aksi beklenemezdi. 

Dikkatleri çeken ilk unsur hem ünlü şair ve yazarları, hem de yazma serüveninin henüz başında olan genç yazarları bir arada toplayabilen yapısı elbette. Ece Temelkuran ve Ahmet Büke röportajlarına yer vererek de edebiyat dünyasıyla olan sıkı bağını gösteriyor. Kitap eleştirisinden öyküye, şiirden röportaja kadar uzanan geniş bir yelpazeye sahip dergi, son dönemde artan ‘’edebiyat kirliliği’’ne de güzel bir cevap mahiyetinde. ”Nitelikli edebiyat” çizgisini her sayfada korumayı başararak da nitelikli okur kitlesine hitap ettiğinin mesajını veriyor güzel bir şekilde.

Karahindiba’nın Sorumlu Yazı İşleri Müdürü, benim de yıllardır tanıdığım ve yaptığı işlere hep hayranlık duyduğum abim, Ali Oktay Özbayrak, teklifimi kırmayarak dergi ile alakalı sorduğum birkaç soruya içtenlikle cevap verdi. Ona buradan tekrar teşekkür ediyor ve Karahindiba’yı sizlere çok daha yakından tanıtmak amacıyla soru-cevap kısmına geçiyorum.

11986460_432034363667196_8243978262233758314_n

GazeteBilkent: Derginin genel felsefesi ve amacı hakkında bilgi verebilir misiniz?

Öncelikle gösterdiğiniz ilgi için teşekkür ederim. Biliyorsunuz ki son dönem – özellikle gezi sürecinden- sonra bir dergi furyası başladı. Birçok insan dergiciliğe yöneldi ve dergi okurları inanılmaz bir biçimde arttı. Son üç senedir bu gelişmeler bizi çok sevindirdi. Ancak burada popüler kültürün de tamamen edebiyata dâhil olmasıyla bu karnavalın kötü yanları da kendini göstermeye başladı. Niteliksiz eserler dergilere girmeye başladı. Öncelikle buna bir karşı duruştu bizim amacımız. Siyasi görüşler ne olursa olsun yalnızca iyi edebiyat diyerek çıktık yola.

Özellikle gençlere yer vermeye gayret ediyoruz ama bu işin usta- çırak ilişkisi içinde yürüdüğünün farkındayız. Bu yüzden de ustalarla gençler aynı sayfalarda buluşuyor. Bu manada Karahindiba bir edebiyat okulu olma yolunda da ilerliyor. Naif, samimi bir duruşu var ama yeri geldiğinde de Cortazar’ın sözünden ilham alarak nakavt edecek bir muhalif yumruğu da bünyesinde barındırıyor. Edebiyat, tarih boyunca hep muhalif olmuştur, yoksa ilerleme olmaz. Aslında tüm sanatlar için geçerli bir kaide. Bir yerde çatışma olmadan yeni fikirler ortaya çıkmaz yahut olan fikirler kendini güzelleştirmek için kendini revize etmez. Bu yüzdendir ki edebiyat muhaliftir diyerek işimizi son derece titiz bir şekilde yapmaya çalışıyoruz. Bu felsefeden doğduk. Dünya görüşleri tamamen farklı üç- dört arkadaş iyi edebiyat fikriyle yola çıktık. Sonra büyüdük, büyüdükçe güzelleştik. Samimiyiz, ne olursa olsun birbirimizi seviyoruz ve bu da bizi güçlü kılıyor.

Gitgide kutuplaşan bir ülkede toplumu bir arada tutabilmek iyi edebiyatla mümkün olur. Günden güne ayrıştığımızı görüyoruz. Birçoğumuzun yaşı küçük ama bu yaşta büyük katliamlara tanık oluyoruz. Baktığınız zaman artık üflesen dağılacak bir ülkedeyiz. Buna karşı duruyor Karahindiba. Bu yüzden üfleseniz dağılacak bir ülkede bir varoluş savaşıdır Karahindiba dedik. Var olmaya gayret ediyoruz ve amacımız estetik olarak her zaman en iyiye ulaşmak.

GazeteBilkent: Dergiye yazı alımlarında gözettiğiniz prensipler neler?

Yazı alımı dergiciliğin en zor kısımlarından biri sanırım. Bazen öyle yazılar, mailler geliyor ki gülümsemekten kendimizi alamıyoruz. Bu ülkenin insanlarını seviyoruz. İlgiden memnunuz ancak yeri gelmişken buradan bir şey belirtelim. Hangi dergi olursa olsun yeni sayı için başka yerde yayımlanmamış bir tane yazı gönderilir. Zira o kadar çok yazı geliyor ki değerlendirmekte son derece zorlanıyoruz. Yazı alımında isimlere önem vermeden, en iyi yazıları yayınlıyoruz. Elbette bizim de arka yapıda bir kadromuz var ama herkes bir şeyin farkında. Kimsenin yeri garanti değil ve iyi olan formayı kapar. Yol arkadaşlarımız günden güne artıyor bu yüzden. Yazı alımında eserin nitelikli olmasına önem veriyoruz. Sıkı bir değerlendirme sürecinden geçiyor, bazı yazılar hakkında uzun uzun tartışıyoruz. Çıkan sayımızdan sonra da zaten eleştiriler gelmeye başlıyor, bir sonraki sayı daha titiz davranıyoruz.

GazeteBilkent: Dergiyi çıkarırken en çok hangi alanlarda zorlandınız?

Doğrusu dergiciliğin her alanı birbirinden zor. Mesela Doğan Ateş, sırf dergi çıksın diye tasarım öğrendi gecelerce uğraşıp. Basım maliyetli, bu noktada Süha devreye girdi, destek oldu. Tüm zorlukların üstesinden inanç ve dostluk geliyor. Burada zorlukları konuşmaya kalkarsak yüzlercesi var. Bir dokun bin ah işit diyeyim. Ama sevdikten ve inandıktan sonra her zorluk bir şekilde aşılıyor ve gülümseyerek hatırladığınız anlar kalıyor geride. Gene de sorudan kaçmış olmayalım en çok dağıtım alanında zorlanıyoruz. Zira ülkede dağıtım güç. Güç olma kısmı maddiyattan kaynaklanıyor. Zaten dergiyi zar zor basıyoruz, kargo masrafları inanılmaz tutuyor. E yeni sayının çıkabilmesi için derginin satması lazım bu sefer de kitapevleri devreye giriyor. Yüzde otuz, yüzde kırk, yüzde elli… Komisyon alıyorlar. Siz emek emek işliyorsunuz, bir sürü insan çalışıyor ama onlara telif veremiyorsunuz. Bir sonraki sayıyı belki de çıkaramayacaksınız. Dağıtımcısından, kitapçısına diğer yerler ekmeği yiyor. Helal olsun ama çok pahalı. Ben Türk Dili ve Edebiyatı mezunuyum, bu yüzden muhasebe öğrendim. Her şeyi hesap etmek zorunda kalıyorsunuz. Olsun ne demişler. Zafere giden yolda çekilen çile kutsaldır. Biz bunları bilerek girdik bu işe.

Ansızın bir okuyucumuz çıkıp güzel sözler ediyor, her zorluk kayboluyor o zaman. Dünyanın en mutlu insanı oluyorsunuz. Bu yetiyor. Ama dergicilik cidden zor bir süreç…

GazeteBilkent: Derginin geleceği hakkında ne gibi planlarınız var?

Şahsi olarak ben her zaman içinde bulunduğum ânı yaşayan bir insan olsam da Karahindiba olarak en büyük hedefimiz bugünün genç geleceğin ise usta yazarlarına zemin hazırlamak. Bu manada bir zemin hazırlama hareketi de diyebiliriz. Gidebildiğimiz kadar gitmek istiyoruz. Varoluş savaşı yüzyıllardır devam ediyor ve devam edecek. Gene de geleceği çok da kestiremiyoruz. Büyük ustalar bir bir iyi atlara binip gidiyor artık. Onların boşluğu bizim sırtımıza yük. O boşluğu doldurabilme gayemiz var, en azından buna çabalıyoruz. Tıpkı onların da gençken yaptıkları gibi. İnşallah bunun hakkını verebiliriz. Ve bayrağı devraldığımızda, daha ileriye, daha iyiye taşırız.

 

Ali Oktay ağabeyin açıklamalarıyla daha da netleşen bir görüntü var benim kafamda Karahindiba’ya dair: edebiyatı muhalif, kaliteli ve nitelikli; bünyesinde barındığı insanlar farklı ideolojilere sahip olsalar da hepsi insanlığın ortak paydası ”sevgi” ve çağın en güçlü silahlarından ”edebiyat”ın çatısında birleşmiş; herkese kucak açma erdemini, iyi yazıları ve yazarları kötülerinden ayırabilme yeteneğiyle aynı potada eritmeyi başarmış, güzel bir dergi.

Böyle güzel dergiler, hele hele böyle kötü bir zamanda okunmayı hak ediyor. Çünkü edebiyat biz gençleri bir arada tutan tek kaygan olmayan zemin oluyor çoğu zaman. Karahindiba’yı ve onun gibi güzel işler barındıran dergileri okuyunuz, okutturunuz efendim.

Leave a Reply