Sanat ve sanata dair tanımlar birçok disiplinle ilintili olarak tartışmalı olmakla beraber hemen hepsinin beyanı erkekler tarafından edildiğinden sorunlu ve sonuçları ağır olmuştur. Sanatçı tanımı da bunlardan biridir ve genel olarak sanatçının betimlemelerinde dahi olma durumu göz önünde bulundurulmuştur bunun en yaygın olanı Immanuel Kant tarafından kitaplarımızda okutulmakta ve bizlere ve bilinçaltımıza ta en başından sanatta kadının yerini bir kere daha yok saydırtmaktadır. Kant’a göre sanatçı doğuştan dahi olan erkeklerdir. ¹ Dilde başlayan ve hayatımıza temel ihtiyaçlarımız kadar yer etmiş cinsiyetçilik, kadın düşmanlığı, erkeklik sorunları gibi durumlardan elbette ki sanat, tasarım ve mimarlık da nasiplenmiştir. Modern zamanlarsa, bu hikâyeyi okumak ve yazmakta geri kalmamış kendi modern cinsiyetçiliğini ve erkek egemen sanat dünyasını büyük bir titizlikle korumaya devam etmektedir.
Tanımlamalardan dışlanan, sanat tarihçilerinin tarihe dahil etmediği, eserleri görmezden gelinen, emekleri sömürülen birçok kadın sanatçı ve mimar modern sanat ve mimarlık başlığından da yok sayılmaktayken sanat öğretilerinin -günümüz toplumlarında özellikle de sanatla bağlarının zayıf olduğu toplumlarda- yegâne yerleri akademilerde de itibarlarına önem verilmesi için eksik ve çok geç kalınmıştır. Toplumsal cinsiyet çalışmaları akademide ivmelenmekte olsa da lisans öğrencilerinin almakta olduğu sanat ve kültür, sanat tarihi gibi derslerde erkek egemen çerçeveden anlatılan ve tarihte sanki münferit bir şekilde yer alamamış kadınlardan bahsedilmeyen bir ortam varken, dildeki ve toplumsal pratiklerdeki cinsiyet odaklı yanlışların düzeltilmesine epey zaman var gibi görünüyor.
Modern sanat tanımı yapıldıktan sonra verilen en önemli örneklerden birisi Marcel Duchamp’ın meşhur pisuarıdır. Güzel sanatlar, tasarım, mimarlık fakülteleri öğrencileri başta olmak üzere bu eser birçok kişi tarafından bilinse de bu eserin çalıntı olduğu hala düzeltilmemekle ² beraber modern mimarlık anlatılarında örneğin Bauhaus Okulunun öneminden ve önemli erkeklerinden bahsedilirken okulun gerçek yüzü, kadın öğrencilerinin mimarlık, metal atölyeleri gibi bölümlere daha en baştan alınmamış olması gibi gerçeklerden bahsedilmiyor. Ama asıl Bauhasus’daki kadınlar yine Duchamp örneğinde olduğu gibi emekleri sömürülen, görünmez muamelesi gören ve ne yazık ki bunlar açıklanmış ve artık tartışılmaz gerçekler olarak ulaşılabilir bilgiler olsa da öğrencilere sunulmayan, akılda kalacak şekilde akademide yer edilmeyen bilgiler olarak kalıyor. ³
Jackson Pollock’un belgesellerini bile izlediğimiz sıralarımızda aslında Lee Krasner’den ⁴ bir haberiz, Bauhaus ve erkeklerinden bildiğimiz Mies van der Rohe’in ismi hafızalarımızdayken Lilly Reich’tan haberimizin olmadığı bir eğitim sürecine maruz bırakılıyoruz. ⁵ Frank Llyod Wright her mimarlık öğrencisinin temel bilgisi gibi kalıplaşmışken Marion Mahony Griffin’den söz edilmeyen kitaplarla öğrenim görüyoruz. ⁶ Birlikte anılması hatta aslında birçok örnekte bütün itibarın kadına verilmesi gerekirken bunları tarihleştiren, makalelere kadınların isimlerini yazmaktan imtina eden kişiler olduğu sürece kadınların aslında sanatçı ya da mimar olamayacağına olan inancımız içimizde farkında olmadan yeşermeye devam ediyor. Sadece akademi, iş hayatı değil gündelik hayatın dokunduğu her yerdeki erkek egemen anlayış kadını reddediyor. Özellikle de eş/partner/iş ortağı ilişkileriyle çalışan kadın ve erkek sanatçı/mimarların eserlerinde bütün prim maddi ve manevi olmak üzere erkeklere veriliyor.
Virginia Woolf’un Kendine Ait Bir Oda’da, ⁷ tartıştığımız bu konuyu son derece muazzam anlatmasının yanı sıra kadınların yazında, sanatta ve birçok alanda görülmemesinin sebebi eşitsizliğin sadece kadının karşılaştığını ekonomik, sosyolojik sorunlar değil, kadının bütün engelleri aşıp sanatçı ve mimar olduğunda bir de emeklerinin çalınıp yok sayılması, isimlerinin geçirilmekten imtina edilmesi. Akademinin, müzelerin ve modern sanat ve mimarlığın kadına yeni bir terimle başka başka zorluklar getirip heteropatriyarkal düzeni olduğu gibi ilerletmesi artık feminist sanat tarihçilerinin ve akademide toplumsal cinsiyet çalışmalarıyla -hala lisans seviyesine yeteri kadar inememiş olan bakış açısıyla- biraz daha umutlu bir yolda ilerliyor.
Modern mimarlıkta kahramanlaştırdığımız ve ezbere bilebildiğimiz erkeklerin aslında kahraman olmadıklarını göstermek ve emekleri çalınan yok sayılan kadınlara hayatlarında verilmeyen itibarı artık vermeye başlamak sanat dünyasında daha da ivmelenmesi gereken bir durum. Beatriz Colomina bu konuda titiz ve geniş araştırmalara sahip bir mimarlık tarihçi olarak referans gösterilebilecek çalışmalara sahiptir. ⁸ Aynı zamanda kadın sanatçılar yoktur gibi yanlış bir önermeye Linda Nochlin referans verilebilir. ⁹ Yani harcından ¹⁰ bitişine erkeklerin olduğu binalarla sarılı olmamız münferit değildir.
¹Mary Anne Staniszewski, Believing is Seeing: Creating the Culture of Art.
²https://www.theguardian.com/books/2019/mar/29/marcel-duchamp-fountain-women-art-history
⁴https://www.theguardian.com/culture/2005/mar/23/1
⁵ Beatriz Colomina, The Secret Life of Modern Architecture or We Don’t Need Another Hero https://www.youtube.com/watch?v=oP9eUjGoiFM
⁶https://www.classicist.org/articles/marion-mahony-griffin/
⁷Virginia Woolf A Room of One’s Own
⁸Beatriz Colomina, The Secret Life of Modern Architecture or We Don’t Need Another Hero https://www.youtube.com/watch?v=oP9eUjGoiFM
⁹Linda Nochlin “Why have there been no great women artists?”
¹⁰ http://www.5harfliler.com/440-isimsiz-kadin-1-isimli-erkek/
Kapak fotoğrafı: https://miesbcn.com/project/lilly-reich-grant-for-equality-in-architecture/