İspanya’da şirin bir kasaba, yıl 1937. Avrupa Nazizm’in umulmadık vahşiliğiyle boğuşmakta. Aylardan Nisan, 26’sı. Kasabanın adı Guernica. Yirmi sekiz bombardıman uçağı faşizmin karanlığını Guernica’nın üstüne yağdırıyor. Binlerce insan hayatını kaybediyor. Çığlıklar havada asılı, İspanya faşist rejimin körlüğüyle başa çıkmaya çalışıyor. Guernica yerle bir oluyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde bir konferans, yıl 2007. İnce yuvarlak gözlüklü bir adam birazdan bir cihaz tanıtacak. California’da hava hep sıcak. Özellikle Silikon Vadisi’nde. Adamın adı Steve Jobs. Elindeki alet de akıllı telefonun altın çağını başlatacak olan ilk nefer. Elindeki bir iPhone. Steve Jobs telefonu tanıtıyor. Telefon dünyada milyonlarca, milyarlarca satılıyor. Peki, iPhone sadece Steve Jobs’a mı aittir? Ay’a NASA mı gitmiştir sadece? Ya da internetin sahibi, “fikir babası” kimdir? “Guernica”yı Picasso tek başına mı yaratmıştır?
Bazı müzisyenlerin yaptıkları müziklerin kendilerine ait olmadığını iddia ettiklerini duymuşsunuzdur. Bazı fikirlerin onlara ait olmadığını; notaların, sözlerin onlara başka bir güç tarafından verilmiş olduğunu “düşünen” müzisyenlerin sayısı hiç de az değildir. Rüyasında notalar görenlerden tutun da uzaylılardan bahsedenlere kadar… Fikir dediğimiz şeyin sahibini nasıl belirleriz? Fikrin mülkiyeti sadece teknik ya da bilimsel değil, ayrıca sanatsal bir kavramdır. Sanatın çıkış noktası ilhamdır, ilham almaktır. İlhamın “alınabilecek” bir şey olduğunu görebiliyor musunuz? İlham, dışardan alınan, başka şeylere bakarak, gözlemleyerek edinilen bir his, bir düşünce halidir. Bu anlamda bakıldığında insanın bir araç olduğunu düşünebiliriz. İlhamı alıp onu sanata, ürüne dönüştüren bir araç…
Peki, biz ilhamı alan kişiye mi sanatçı diyoruz? İlham madem dışarıdan alınan bir şey, sanat ürünü bu durumda sanatçının mülkü müdür? İlham kişiye mi yoksa çevresine mi aittir? Daha da ilerlemek gerekirse sanatın çıkış noktası, fikrin ilk kıvılcımı kime aittir? Tüm insanlığa mı? Öyleyse fikrin sahibi kimdir? Hepimiz mi? Öyleyse insanlığın köşe taşlarında hak iddia etmemiz gerekir mi?
Her eser, her ürün insanlığın ortak mülkiyeti altındadır. Hepimiz tek bir şeyi yapan kocaman bir karınca yuvasıyız. Başka şeyler yapıyor gibi gözükebiliriz, ama aslında dünyada olup biten her olayda her insanın katkı payı vardır. Yazılmış tüm şarkılar, yapılmış tüm akıllı telefonlar ve izlediğiniz bütün filmlerin ilhamı sizden, yani dışarıdan gelmektedir. Apollo 11 görevi, bizden ilham alınarak yapılmıştır, bütün büyük besteler gibi.
En büyük tarihi olaylar sanatçıların süzgecinden geçerek, var olan konumlarını toplumsal bilinçte edinirler. İnsanlık bir ürün ortaya koyarken peşinde onu takip eden sonuçlar ve öncesinde gelen sebepler vardır. Olan herhangi bir şey tek başına öylece olmamıştır. Picasso, yirminci yüzyılın belki de en önemli tablosunu yaparken, neler düşünmüştür? “Guernica” tablosu savaşı, trajediyi ve acıyı anlatırken; siyah beyaz fırça darbeleri “Guernica”nın tuvalinde öylece dururken, Picasso’nun yaptığı tablonun en büyük payını kime biçmeliyiz? Ölümün, acının, acımasızlığın ilhamı nerden gelmektedir?
Peki, hep büyük atılımlarda kendimize pay biçerken, iyi olanda hak iddia etmekte bir sorun görmezken, dünyadaki bunca kötülüğü nasıl göz ardı edebiliyoruz? Kıyılara vuran bebek cesetlerini görmezden gelirken nasıl oluyor da Mars’a araç göndermekle övünmekten hiç de gocunmuyoruz? Guernica’da atlar yanarken, annelerin çığlıkları İspanya’yı sallarken, bir tek güzel olan hakkındaki ilhamın kendimizden geldiğine inanıyoruz. Picasso, tek başına yapmadı “Guernica”yı, bu çok açık. Siz yaptınız, ben yaptım. Acının tablosunu biz yaptık. Bombardıman uçaklarını Naziler değil biz kullanıyorduk. Öte yandan, güzel şarkıların, harika binaların, bilgisayarların, ampulün de sahibi biziz. Aynaya baktığımızda “Ben değildim, ben yapmadım,” diyebiliriz ama fikrin mülkiyetine sahip olmak iyiliği de kötülüğü de sahiplenmek anlamına geliyor.