Bazen bilmek, omuzlara ağır bir yük yükler. Bazen öğrenmek, pişmanlığı beraberinde getirir. Çok bilen çok üzülür. Çok seven çok yanılır. Geçmiş kara bir dejavudan ibarettir, şimdi ise kırmızı bir gölgesidir geçmişin.
Alper Canıgüz’ün yeni romanı “Kan ve Gül- Bir Kara Dejavu” ölmek üzereyken zaman yolculuğu yapan ve zamana meydan okuyarak bir cinayeti çözmeye çalışan, es kaza amatör dedektif olmaya soyunan Aziz’in etrafında şekilleniyor. Yirmi sene önceye, üniversite günlerine geri dönünce tuhaf bir cinayet ile yüzleşiyor ve onu çözmesi gerektiğini düşünerek harekete geçiyor. Aziz, bir kaybeden, açıkça söylemek gerekirse; ikinci sınıf aşk romanlarını çeviren, eski karısına olan aşkı hala devam eden, hayattaki tek gayesi kızı Zeynep olan bir adam Aziz.
Eh, neticede olgunluk dediğin, hayatı daha fazla acıyla kabullenebilme yetisi değil midir?
Alper Canıgüz, fantastik ögeleri kurguya iz bırakmayacak bir sadelikle yediriyor bu yeni kitabında. Polisiye ve mizah iç içe geçiyor, her yerden beylik cümleler fışkırıyor. Sosyopat bir cinayet maktulü, eski şarkıcı şimdi kuru temizlemeci, sanatın ta kendisi İskender Doğan, yirmi sene önceki Türkiye ve amatör tiyatro toplulukları içinde bilinmeyen ve öngörülemeyen bir geçmiş. Aynı zamanda da bir soru soruyor okuyucuya: “Geçmişle yüzleşilmeli mi?”
Gelecek, bazıları için, hakikaten de uzak bir hatıradan ibarettir. Böyleleri açısından varoluş, hayatın meşum bir noktasında, şimdiki zamandan ileriye doğru uzanan bir yol olmaktan çıkıp, onları geçmişle gelecek arasına sıkıştıran bir hapishaneye dönüşmüştür.
Geçmişimizle olan bağımız ne kadar kuvvetli olursa olsu, geçmişimiz ne kadar benimsemiş olursak olalım bir yerlerde elbet herkesin içinde bir nostalji duygusu yatar. Geri dönmek, hatalarımızdan ders çıkarmış bir şekilde geçmişe dönüp her şeyi en baştan doğru dönemeçlerden dönerek, doğru atlara oynayarak, doğru kişiyi severek yaşamak isteriz. Fakat Alper Canıgüz’ün önerisi geçmiş ile geleceğin birbirinden kopamayacak olması bazı trajedilerin ortaya çıkışının aslında çok da bir şey değiştirmeyeceğidir. Mesela zaman yolculuğu geleceği değiştirmeyecektir sadece daha hüzünlü yapacaktır. Olgunluk geçmiş dediğimiz kara dejavuya alışmaktır aslında. Nedenler sonuçları takip ederken yaşananların bir çember olduğunu görmektir: kan ve gül gibi. Aşırı bilge, hayatın ve varoluşun sırlarına vakıf bir kuru temizlemeci olan İskender Doğan böyle diyor kitapta: “Gül rengini kandan alır, biri olmadan öteki olmaz.” Nedensellik hayatta tutunabileceğimiz, akıl sağlığımızı koruyabilmek için atlayıp uzaklara seyir edebileceğimiz bir vapurdur. Kan ve gül’ün yani acının ve aşkın, hüznün ve sevincin, korkunun ve mutluluğun birbirini takip eden bir zincir olduğunu görmek gerekir.
Kitap, geçmişin üstesinden gelmeyle ve yenilgileri kabul etmeyle ilgili aslında, kritik durumlarda verilen bazı kararların hayatın akışını değiştirebildiği bir sır değil elbette, fakat kendimizi denklemin dışında tutmak ve olanlara, olacaklara daha uzaktan; kozmik bir tiyatro oyunuymuş gibi bakmak bize cinayetleri çözme fırsatı tanımakta. Herkes tuhaf ve sıra dışı olaylar silsilesi ile karmaşık cinayetleri çözmek zorunda değil. Kendi geçmişimizde derinlerde denklemden kendimizi çıkardığımızda karakterimizde, ilişkilerimizde, yaşantımızın genelinde çözülmemiş, belki de henüz işlenmemiş cinayetler bulacağız.
Her şey nasıl da başka türlü olabilirdi diye düşünüyordum. Bir anlığına orada değil de şurada olsan, o tarafa değil de başka tarafa baksan, kıçını sol elinle değil, sağ elinle kaşısan, bir sözü söylesen, ötekini söylemesen… Kaderin acımasız ağları aslında ne kadar zayıf bağlarla örülmekteydi.