Geçtiğimiz Kasım ayında, çok doğru bir zamanda çok güzel bir etkinliğe denk gelmiş olmanın mutluluğu içindeyim hala. Şimdi de vakit olur, denk gelirse gidecekler ya da kafaya koyup vakit yaratacak olanlar için biraz bu güzel tesadüfü paylaşmak, içimdeki sabırsız ve heyecanlı küçük çocuğa söz vermek istiyorum.
Kasım ayının ortalarında vizesiydi, ödeviydi, dersiydi derken çok bunaldık, Ankara’ya sığamadık ve 2 günlük tatilden arkadaşlarım ile yararlanarak İstanbul’a kaçtık. Hazır kaçmışız, keyif aldığımız ne varsa planlayalım da gidelim istedik. Zaten takip etmekte olduğum ama yoğunluktan bir türlü denk getirip de gidemediğim bir oyun vardı, tarihler de tutunca plan yapıldı tabi. Diyorum ya doğru zaman doğru yer diye, denk gelmişti sonunda.
Bu güzel tesadüfümüzün konusu: Orhan Veli Kanık. Şiir aşığı bir insan olarak, kendisi 7-8 ay öncesine kadar şiirlerini bildiğim -bildiğimi sandığım- ama sevdiğim şairler arasında sayamayacağım bir isimdi. “Ben Veli’ci değilim, bana Turgut Uyarlarla, Cemal Süreyalarla, Nilgün Marmara ile gelin!” derdim, her şeyin en güzelini ben biliyorum ya(!). Ustaları yarıştırmak haddime değil tabi, ben o zamanlar onların tarzını, kalemini kendime daha yakın bulurdum sadece. Bulurdum dedim ama şimdi bulmuyor muyum yani? Uyar, Süreya, Marmara, Cansever ve o dönemden niceleri bende hala tartışmaya pek de açık olmayan özel bir yere sahiptir. Ama bir arkadaşımın da ısrarı ile Orhan Veli ön yargımı, sabit fikirliliğimi kırıp bir daha “okudum” Veli’yi ve şimdi bakıyorum da Uyar benim için neyse Veli de bir o kadar kıymetli, her şiirini sever her şiirini özümser olmuşum zamanla. Yani demem o ki, artık bana Veliler ile de gelebilirsiniz.
Ama ben bana gelinmesini beklemeden kalkıp gittim Veli’yi görmeye ve “Ben Orhan Veli”yi gördüm. Oyun, Kemal Kocatürk tarafından hazırlanılmış bir uyarlama, oyunu yöneten de Veli’yi bizzat oynayan da kendisi. Ona oyuncu Ozan Sevin sahnede, eşi Ayça Kocatürk ise piyanoda eşlik ediyor. Usta oyuncunun gözlerindeki ışıltıdan, sahnedeki en ince detaylardan bile anlaşılıyor, belli ki çok büyük bir emek ve çalışma ile sunuluyor bize bu oyun. Zaten sonradan öğrendim ki “Ben Orhan Veli”, Kemal Kocatürk’ün ilk portresi değil, kendisi daha önceden Can Yücel hakkında da bir oyun uyarlamış, yönetmiş ve Can Yücel’i kendisi oynamış. Keşke önceden haberim olsaydı, Kemal Kocatürk’ten bir portre daha, üstelik de Can Yücel’inkini izlemek isterdim doğrusu.
Gelelim Ben Orhan Veli’ye. Uyarlama işin içine girince, burada her şeyden önce uyarlayanın yorumu çok önemli bence. Kemal Kocatürk, şiirleri elbette ki Orhan Veli’den seçti ama hangi sıra ile hangi şiirlerin sahneleneceği, geçişlerinin nasıl sağlanacağı bunlar hep Kocatürk’ün yorumu ile gerçekleşecek detaylardı. Kocatürk, uyarlama ve yönetmenlikte de ustalığını konuşturmuş ve ortaya koyduğu oyunu izlemesi, dinlemesi çok keyifli bir hal almış. Şiirler arası geçiş kendini neredeyse hiç hissetmiyor, hiçbir kopukluk yaşamıyorsunuz seyirci olarak. Bir yandan şairin bile birbirine bu kadar yakıştığını öngöremediği iki şiirini bağlıyor, bir yandan da seyircinin tepkisini ölçüyor Kocatürk. Bu arada şiiri okumak kadar dinlemeyi de çok seven biri olarak, Kemal Kocatürk’ten ilk defa şiir dinliyorum. O kadar tok, o kadar pürüzsüz bir sesi var ki, şiir de Orhan Veli’den olunca etkilenmemek elde olmuyor tabi. Şiirleri besteleyen Ayça Kocatürk’ü de unutmamak lazım, parmaklarından dökülen melodiler Kemal Kocatürk’ün sesiyle müthiş bir uyum içerisinde. Bu çok çalışmanın, çok emek harcamanın ürünü diyorum içimden, sahnelemek kolay ama böylesine bir uyum için ne denli büyük emek harcanmış olmalı tahmin bile edemiyorum.
Oyun, müzikler, ışıklar, Orhan Veli’nin anıları başımızı döndürüyor, herkes o an orada olmaktan öyle mutlu ki, çok farklı bir atmosfer hâkim seyirciler arasında. Ee, her şey iyi hoş tabi, ben de çok keyifliyim ama gelin görün ki bir yandan da filmin sonunu biraz bilen biraz merak eden küçük bir çocuk gibiyim. İçim kıpır kıpır, niye? Orhan Veli’nin en büyük sevdası, Nahit Hanımı bekliyorum. Acaba bahsetmeyecek mi Nahit Hanım’dan diye düşünüyorum oyun ilerledikçe. Ama Orhan Veli’nin adı geçtiği yerde Nahit Hanım’dan bahsetmemek de olmaz ki!
Ben bunları küçük sabırsız bir çocuk gibi içimden geçirirken Kemal Kocatürk giriyor lafa o gür sesiyle,
– Bir de sevgilim vardır pek muteber; ismini söyleyemem. Edebiyat tarihçisi bulsun.
Arka planda Nahit Hanım’ın en güzel fotoğrafı, Kemal Kocatürk beni şaşırtıp (uyarlamanın en güzel hali bu olsa gerek) Orhan Veli’nin Nahit Hanım’a yazdığı mektuplardan bir kesit okumaya başlıyor ve boğazımızda bir yumru ile bitiriyor. “…Emin ol, dünyada hiçbir şeyden zevk almıyorum. Bütün bu tatsız günler içinde yalnız seni arıyorum.”
Burada küçük bir açıklama yapmakta yarar var, Yapı Kredi Yayınları geçen sene, Orhan Veli’nin 100.yaşında çıkardı Yalnız Seni Arıyorum isimli kitabı. Kitapta Orhan Veli’den Nahit Hanım’a yazılmış mektuplar sırasıyla mevcut ama kopukluklar var tabi, üstelik Nahit Hanım’ın cevapları da yok. Ama Orhan Veli’nin mektupları öyle güzel ki! Kim okusa Nahit Hanım gibi sevilmek ister eminim, çok farklı çok güzel bir sevda var ortada.
(Nahit Hanım sevmiş mi peki bizim Orhan Veli’mizi? Orası biraz yürek burkan ayrı bir hikayenin konusu..)
Mektubun özellikle bu kısmı, Kemal Kocatürk’ün okuduğu kısım çok içten ve etkileyici. Geçen sene ilk okuduğumda aklıma kazınmış da olsa, piyano eşliğinde Kemal Kocatürk’ün tonlaması ile dinlemek çok farklıydı.
Ne güzel sevmiş Orhan Veli! Ne çok sevmiş!
Bu arada “Aman ne Nahit Hanımmış yahu!” diyenler için belirtmek isterim ki, Veli’nin hakkını yememek lazım, kendisi hayran olunmayacak bir kadın da değilmiş doğrusu… Zamanında Nahit Hanım, Sabahattin Ali, Can Yücel, Edip Cansever gibi edebiyat dünyasının birçok usta ismini de kendine hayran bırakmış. Güzel gülüşünün yanı sıra ayakları yere basan duruşu, sağlam kişiliği ve düşünceleri ile de örnek gösterilmiş. Bazen “Rönesans gibi kadın” bazense “akılcı ve modern bir Cumhuriyet kadını” olarak anılmış ve kocaman evinin kapılarını her zaman bütün edebiyat dünyasına, her türlü fikre sonuna kadar açmıştır. Atatürk ile 3-4 kez dans etmiş, en baba şairler ile rakı sofrasına oturmuş, yani her haliyle muhteşem bir kadın var karşımızda. Nasıl hayran olunmasın?
Nahit Hanım’dan sonra Veli’nin en güzel şiirleri ile devam ediyor Kemal Kocatürk. Sahnede bir an için durmuyor bütün bu şiirler sırasında, oradan oraya kah rakı sofrasına oturuyor kah kalkıp bir bankta bizlere poz veriyor. Arada da Orhan Veli’nin fotoğraflarından görmeye aşina olduğumuz gibi 2-3 kılık değiştiriyor, şapkasından trençkotuna kadar müthiş bir benzerlik söz konusu. Kostümü ayarlaması zor değil de, bu kadar detaya inilmesi, üzerine bu kadar kafa yorulmuş olması gerçekten tartışılmaz bir emeğin varlığına işaret ediyor.
Başka bir emek, başka bir detay da arka planda duvara yansıtılan fotoğraflarda karşımıza çıkıyor. Şiirler değiştikçe, konularına göre fotoğraflar da değişiyor, böylece sahne şiire ve Kemal Kocatürk’e ayak uyduruyor. Kocatürk ile Orhan Veli arasındaki benzerliği göstermek ve bilmeyenler için Nahit Hanım’ı tanıtmak açısından oldukça yararlı bir uygulama da olsa ben galiba her şeyin en eski, en klasik halini seviyorum. Teknolojik gelişmeler elverdikçe, sanat da elbet bu değişimlerden etkilenecek, sahneleme metotları açısından yeni yöntemler ortaya çıkacak, denenecektir, bunu anlıyorum. Zaten bu teknik birçok oyunda da daha önceden kullanıldı, hatta bazı oyunlar oyuncudansa, sahne efektleri üzerine yoğunlaşarak sergilendi ama benimki zaten eleştiriden çok kişisel bir alışkanlık ve tercih üzerine bir yorum tabi.
O detaydı, bu kostümdü, şu şiirdi derken bitmesin istediğimiz oyunun sonunda geliyoruz. Kemal Kocatürk, salonu inleten uzun bir alkış ritüelinden sonra, sahneyi terk etmeden önce Orhan Veli rolünden çıkıyor ve kendi kimliğinde bizimle sohbet etmeye paylaşıyor. 2012’de kaybettiğimiz, Orhan Veli’yi yıllarca sahnelerde canlandırmış, şiirlerini seslendirmiş usta oyuncu Müşfik Kenter’i anıyoruz bu sohbette.
Kocatürk anlatıyor: Bir Garip Orhan Veli’nin ilk uyarlandığı sıralarda Kemal Kocatürk, Müşfik Kenter’in öğrencisiymiş. O süreçte hep hocasının yanında olduğu için biraz da olaya hakim bir bakışla, biraz da cesaretle, Kenter’e “Orhan Veli’yi daha farklı yönleri ile öne çıkarabileceklerini” dile getirmiş. Müşfik Kenter ise “Sen de Orhan Veli’yi kendi gördüğün haliyle yaparsın ileride” demiş.
“Bugün buradayız ve işte yaptım, sözümü tuttum hocam” diyor, Kemal Kocatürk bir görevi yerine getirmiş olmanın verdiği haklı gurur ile.
Kocaman salonda çıt çıkmıyor o an, çok özel bir anı paylaşıyoruz birlikte ve herkes de bunun farkında. Tüylerimiz diken diken ayrılıyoruz o salondan, iyi ki gelmişim diyerek. Dediğim gibi doğru zamanda doğru yerde denk geldim ben bu oyuna, umarım siz de bir gün fırsat bulur, Veli’yi bir de bu haliyle tanımış olursunuz.
*Küçük bir not :
Şiir kayırmak pek olmaz ama aramızda kalsın bu en güzelidir.
“Birden Bire”
https://www.youtube.com/watch?v=Fg5wP0PGOkg
Canberk beker
Iremcim aferin???