2012 yılında vizyona giren kendini Masumiyet (1997) ve Kader (2006) filmlerinden tanıdığımız Zeki Demirkubuz’un bir filmi Yeraltı. Rus yazar Fyodor Dostoyevski’nin baş yapıtlarından Yer Altından Notlar’ın bir serbest uyarlaması olan bu film adını duyduğum anda bende büyük bir heyecan uyandırdı. Tabi ki bu heyecanımın sebebi okuduğum en etkileyici kitaplardan biri; Dostoyevski’nin ölümsüz eseri Yer Altından Notlar ve başarılı yönetmen Demirkubuz’un aynı projede yer almasından kaynaklı. Yer Altından Notlar’ı okuyanlar Dostoyevski’nin tasvir ettiği çaresiz, tutunamayan insan portresinin ne denli başarılı olduğunu hatırlayacaklardır. Bu nedenle Demirkubuz’un Dostoyevski’nin tasvirini beyaz perdeye taşıma çabası bile büyük bir cesaret örneği ve büyük bir takdiri hak ediyor.
Engin Günaydın bu yapıtta başrol olarak Muharrem karakterini canlandırıyor. İşi hiç de kolay olmuyor haliyle. Fakat bu film için feda ettiği 6 ayın karşılığını dünya çapında bir performans göstererek fazlasıyla alıyor. Sözün özü, bana ‘Yeraltı’nın başrolünü kim oynamalıydı?’ gibi bir soru yöneltilseydi -haddim olmayarak- ‘Şüphesiz Engin Günaydın!’ cevabını yapıştırırdım.
Yeraltı, Rus şair Nekrasov’dan bir alıntıyla başlıyor. Bu alıntının -eğer yeterince dikkatli okuduysak- Yer Altından Notlar’ın ikinci bölümünün başlangıç sayfasından alınmış olduğunu anımsayabiliriz. Demirkubuz’un bu alıntıyla vermek istediği mesaj gayet net: ‘Bu film Yer Altından Notlar kitabının tamamını değil ikinci bölümünü temel alarak çekilmiştir!’
‘Hasta Bir Adam’
Ankara’da bekar hayatı süren Muharrem sıradan bir devlet memurudur. İş ortamında hiç arkadaşı yoktur. Kendini insanlardan üstün görmektedir ve bu duygu, Muharremin onlara karşı büyük bir öfke duymasına neden olur. İnsanların kendinden iğrendiğini düşünür ve kendini de bazı zamanlar bir böcek kadar değersiz hisseder. Hayatının tekdüzeliğine, insanların umursamazlığına ve iki yüzlülüğüne karşı tek sığınağı ‘Yeraltı’ diye adlandırdığı evidir. Evindeyken kısa süreli de olsa mutludur, ama bir yanı her zaman huzursuzdur. İnsanların onunla alay etmesine ve ona zerre kadar değer vermemelerine katlanamaz. Onları bir sinek kadar bile önemsemediğini kendi kendine dillendirse de, insanların ona karşı sergilediği alaycı tavırlar ve sarf ettiği umursamaz cümleler içini kemirip durur.
Yalnızlığın Patatesleşmiş Hali
Muharremin tam uyumaya hazırlandığı anda yan apartmandaki bir daireden kahkahalar ve yüksek bir müzik sesi gelmeye başlar. Muharrem görünürde bu seslerden rahatsız olurken onu asıl rahatsız eden durum; o bu kadar mutsuz ve yalnızken insanların bir araya gelip nasıl bu kadar rahat gülüp eğlenebildiğidir. Bu insanların mutluluğuna katlanamayan Muharrem, gürültüyü sonlandırmak üzere ses gelen dairenin camına bir patates atar ve dairenin camını indirmeyi başarır. Muharrem bu olaydan sonra patatesle ilginç bir bağ kurar ve nedendir bilinmez değeri büyük bir eşya misali sürekli yanında taşır. Bana sorarsanız Muharrem’in patatesle kurduğu bu obsesif bağın sebebi patatesin de tıpkı kendi gibi hayatını yer altında geçirmesidir.
Garip Bir Kutlama Yemeği
Üç yakın arkadaş, başarılı bir yazar olan ve yakınlarda çıkardığı Ankara Sıkıntısı adlı kitabına verilen en iyi roman ödülünü almak üzere gidecek Cevat’a bir kutlama yemeği düzenlerler. Bu organizasyona hasbelkader kulak misafiri olan Muharrem nefret ettiği bu eski arkadaşlarının kutlama yemeğine kendini zorla davet ettirir. Muharremin yemeğe katılma maksadı Cevat’ın yazdığı romanların çalıntı hikayelerden oluştuğunu yani onun bir hırsız olduğunu yüzüne haykırmaktır ama hiçbir zaman o cesareti kendinde bulamayacağını bilir. Yemek akşamında içkinin etkisiyle özgüven patlaması yaşayan Muharrem, Cevat’a ‘Bir ödül almakla Shakespeare mi olunuyor? ‘ sorusunu yöneltmesi ortamın gerilmesine sebep olur. Aslında Demirkubuz bu soruyu Nuri Bilge Ceylan’a yöneltmiştir. Nuri Bilge’nin Mayıs Sıkıntısı adlı bir filminin olması ve bu filmin bir çok ödüle layık görülmesi, Demirkubuz’un Cevat karakteriyle Ceylan’ı eleştirdiğini apaçık gösteriyor. Nuri Bilge daha sonraki yıllarda, bu eleştiriye sözlü olmasa da Altın Palmiye En İyi Film ödülüne layık görülen Kış Uykusu (2014) filmiyle en güzel cevabı veriyor.
Ulamak, Ulumak ve Köpekleşmek
”Bir insan umudunu yitirir ve amaçsız kalırsa, sırf can sıkıntısı bile onu bir hayvana çevirebilir.” (F. Dostoyevski)
Muharrem, gündelikçi kadından alt katında oturan huysuz ve inatçı bir adamın geceleri uladığını öğrenir, haliyle şaşırır ve bir insanın neden durduk yere bir köpek gibi uluyor oluşuna bir anlam veremez. Ama bu olaydan sonra kendi de yavaş yavaş ulamaya başlar ve nedensiz bir zevk alır bu ulumalardan. Evde, işe giderken, komşularının kapı eşiklerinde ve çeşitli yerlerde sürdürür bu ulamaları. Muharremin son ulayışı yabani bir köpeğin ulayışından farksızdır; hırıltılı ve içten. Artık bütün umutlarını yitirmiştir bu ‘hasta adam’ ve yeraltında yavaş yavaş yok olmaya mahkum bir köpeğe dönüşmüştür. Ne kadar çaresiz olduğunu fark edince de hıçkırıklara boğulur.
Yeraltı, Zeki Demirkubuz’un karakterlerin psikolojik çözümlemesini en derin şekilde yaptığı filmlerinden biri. Bana göre Demirkubuz bu çözümlemelerde yerden yere vurduğu Ceylan kadar da başarılı olamamış. Mesela filmde Cevat karakterinden soğumamızı gerektirecek çok bir olay ve davranışa rastlamıyoruz. Ayrıca, Muharrem de hayatını fazla uç noktalarda yaşadığından -Yer Altından Notlar’a bu yönden sadık kalındığını söyleyemem- empati yapması imkansız bir karaktere dönüşmüş. Hatta şahsen ben Muharrem’i sevmekten ziyade onu itici bulduğumu söyleyebilirim. Psikolojik çözümlemeleriyle çok başarılı bir film olmasa da Demirkubuz’un Yer Altından Notlar’ı Türk kültürü ve kendi hayatıyla harmanlayıp bambaşka bir hikaye oluşturması takdiri hak ediyor. Genel olarak izlerken sıkmayan bir film olsa da ne yazık ki hayatlarımıza dokunmayı pek fazla başaramamış Yeraltı.