BURSA’NIN BİRAZ YUKARISI, KÖPRÜNÜN HEMEN AŞAĞISI: AVRUPA YAKASI

Aslında daha güncel, daha farklı bir dizi hakkında yazacaktım ama mantığımla değil, duygularımla hareket ettim ve benim için çok özel bir yere sahip bir diziden bahsetmeye karar verdim. Türkiye’deki birçok izleyici tarafından, evet “tarafından”, özlendiğine emin olduğum, benim ise özlemeye fırsat bile bulamadığım çünkü her gün mutlaka bir bölümünü izlediğim dizi: Avrupa Yakası. Tam 5 yıl boyunca çarşamba akşamları herkesi ekrana kilitlediğini ve finalinin üzerinden 11 yıl geçmesine rağmen adını bugün bile sıkça duymaya devam ettiğimizi düşünürsek, Türk dizi sektörü için de ne kadar önemli bir başarıya imza attığını anlayabiliriz.

Bu dizinin uzun soluklu olmasındaki en önemli etkenlerden biri Gülse Birsel’in zekice yazdığı senaryosunun yanı sıra kesinlikle sahip olduğu usta oyuncu kadrosu. Bir dizinin başrollerinden tutun, konuk oyuncularına kadar bütün oyuncuları mı kaliteli olur? Evet, oluyormuş. Başladığı kadroyla devam edemeyip arada bazı kayıplar yaşansa da çoğu karakter zamanla ikonik hale gelmeyi başardı. Burhan Altıntop gibi bir efsane, e biliyorsunuz kolay yetişmiyor, Tahsin gibi otoriter ama bir o kadar da sempatik baba figürü, İffet, nam-ı diğer İfot gibi deli dolu, ruhu daima genç kalan anne ve daha saymakla bitiremeyeceğim niceleri… Oyuncuların kendi karakterleriyle yakaladıkları uyum o kadar güzel ki izlerken, 190 bölümün sadece hayali bir dizi olduğunu unutuyorsunuz. Sokakta yürürken yanınızdan Aslı Sütçüoğlu geçse, apartman komşunuz Makbule elinde sarmalarla böreklerle kapınızı çalsa, veya radyoda “Fındık Fıstık “ şarkısını duysanız eminim şaşırmazsınız. Peki nedir bunun sırrı? Cevap çok basit: Tüm bu karakterler ve dizide yaşanılan olaylar bir çoğumuzun hayatının içinde yer alıyor ve sık sık karşımıza çıkıyor. Bu nedenle Avrupa Yakası, bir dizinin ötesinde, bir yaşam tarzı olmayı başarıyor.

Abarttım mı? Kesinlikle hayır.

Hiç mi kötü bir yanı yok?

Her güzelin bir kusuru olduğu gibi tabii ki Avrupa Yakası’nda da beğenmediğim ve zaman zaman eleştirdiğim yerler oldu. Bunların başında, reytinglerin artması ile paralel olarak artan bölüm süresi geliyor. İlk sezon çoğunlukla 1 saat civarında olmasına rağmen zamanla bu sürenin 2 saate kadar çıktığı da oldu. Tabii Avrupa Yakası’nda diğer Türk dizileri gibi yarım saat süren bakışmalara ya da müzikle doldurulan sahnelere pek yer verilmediği için bölümlerin daha dolu geçtiğini söylemek mümkün ama yine de keşke istikrarını korusaydı. İkinci olarak değinmek istediğim nokta ise yine reytinglerin artması ile ortaya çıkan “zorlama” bir son sezon. Yeni karakterler eklense bile kemik kadrodan oyuncuların ayrılması ile dizi bambaşka bir boyut kazandı. Evet yine komikti, yine güldürüyordu ama o eski sıcaklık ve aile ortamı maalesef yoktu. Kötü bir sezon değildi belki ama olmasa da olurdu. Yine de büyük bir Avrupa Yakası hayranı olarak, “ne kadar çok bölüm, o kadar iyi” diye düşündüğüm için Gülse Birsel’e ve tüm oyunculara teşekkür ediyorum.

Bu arada size iyi bir haberim var: Avrupa Yakası’nın bütün bölümlerine Youtube’dan ulaşabilirsiniz. Eğer hala izlemediyseniz ya da benim gibi baştan sona izlemeyi hobi edindiyseniz her şey bir tık kadar uzağınızda. Avrupa Yakası’nın mutluyken kahkaha attıracağına, üzgünken gülümseteceğine ve yalnızken de size bir aile olacağına eminim.

Biri bizi durdursun canım!

Leave a Reply