Gişeye girdiği günden beri rekorlar kıran, son zamanlardaki alt metni en dolu Türk filmlerinden birinin geç kalmış eleştirisiyle buradayım bu defa: Arif V 216
Filmin ilk fragmanı 1 sene öncesinde verildi. Yani 1 senedir izleyici kitlesini her gün biraz daha genişleterek hazırladı bu film. Filmin ilk fragmanının çıktığı gün bile zaten G.O.R.A ve A.R.O.G seyircileri tarafından büyük bir merak ve hevesle beklendiğini biliyoruz. Ardından filmin lansmanının yaklaşık olarak bir yıl sürmesi de seyircinin heyecan ve beklentisini büyüttü. Bir çok alanda erken reklam ve pazarlama çok önemli. Ancak uzun soluklu pazarlamaların tehlikeli de bir yanı vardır. Ne kadar uzun süre vaad edilirse bir ürün, beklenti o kadar büyür ve bu beklentinin altından kalkmak da o kadar zorlaşır. Yani aslında çok uzun zaman önce yapılan Arif V 216 reklamı, büyük bir başarı getirdiği gibi kocaman bir fiyaskoyla da sonuçlanabilirdi.
Ancak böyle olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Bu film, son zamanlarda izlediğim en iyi Türk yapımlarından biriydi. Gelelim ayrıntılı eleştirisine:
Arif V 216, ilk saniyesinden son saniyesine kadar doldolu bir filmdi. Filmin süresi 2 buçuk saat civarı. Ancak o kadar yoğun bir işleyişe sahip ki film, tüm esprilerin kavranabilmesi ve bir espriye gülerken öbürünü kaçırmamak için filme en azından 4 saat ayrılması gerektiğini düşünüyorum. Öyle yoğun ve dolu dolu bir filmdi ki, filmin süresine 2 buçuk saat demek de yanlış kalıyor aslında bu yüzden biraz. Picasso’nun da dediği gibi; bu film sinemaya adanmış bir ömür artı 2 buçuk saatti. Sinema salonunda oturduğunuz koltukta, bir filmin içinde bin tanesini anımsatan çok değerli bir yapımdı Arif V 216.
O kadar alt metinden söz etmişken, biraz da filmin içeriğinden bahsetmeden geçmenin doğru olduğunu düşünmüyorum. Filmin çoğu 60’ların sonunda geçiyor. Alt metne döşenen Hollywood ve güncel Türk filmleri göndermesinin yanında, filmin çoğunun geçtiği tarih sayesinde sadece alt metni değil, çevrenizi de Yeşilçam’ın oyuncuları, şarkıcıları, hikayeleri ve tanıdığımız birçok tarihi figür sarıveriyor. Ajda Pekkan’ın gençliğinden, Zeki Müren’in kişiliğine kadar çevremizi saran tüm kurgunun karakterlerin özelliklerine dayandırılması, filmdeki karakterlerle birlikte bir zaman yolculuğu yapmanıza sebep oluyor.
Komedi filmlerinde genelde bu özelliği yakalamak zordur ancak mümkünse bu filmi bir değil, en azından 4-5 defa izleyin. Değer. Kaçırdığınız minik parçaları yakalamak, sinema hakkında bildiğiniz her şeye hoş bir mizahla vurgu yapıldığını dizlemek büyük bir keyif verirken bu tekrarların herhangi birinde sıkılacağınızı asla düşünmüyorum. Sözü daha fazla uzatmadan, sizi Cem Yılmaz’ın da dediği gibi yaptığı en iyi filmin fragmanıyla baş başa bırakıyorum. İyi seyirler…