Türk televizyon dizileri ve yarışma programları, gerek format, gerekse konu olarak yüksek oranlarla ithal ediliyor. İthal edilen formalar ve Türk uyarlamaları çekilen diziler, en az orijinal formatlar ve diziler kadar ilgi çekiyor. Son günlerde Türk televizyon dünyasında büyük ses getiren bir olay var. Patenti Amerika’ya, orada uyarlanması için satılan Türk dizisi, Suskunlar.
Suskunlar, başrollerini Murat Yıldırım, Aslı Enver, Sarp Akkaya, Berk Hakman ve Mehmet Özgür gibi ünlü isimlerin paylaştığı, 2012 yılında Show TV’de yayınlanmış 28 bölümlük bir Türk dizisi. Dizi, baklava çalmak için kaçırdıkları arabanın el frenini çekmeyi unutarak yaşlı bir adamı yaralayarak hapse giren 4 arkadaşın çocuk yaşta hapiste yaşadığı dramı ve bu duruma sebebiyet verenlerden aldıkları intikamı konu alıyor. Dizinin konusu, genel Türk dizilerinden hayli farklı. Bu sebeple yayınlandığı dönemde hayli ilgi gören dizi, televizyon hayatını sürdürmekte zorlansa da, yabancı yapımcıların ilgisini çeken bir dinamiği ve zekice kurgulanmış kıvrak bir senaryoya sahip.
Satılan patent, 12 Nisan 2016 tarihinden itibaren Game of Silence ismiyle, 10 bölüm boyunca ve NBC isimli kanalda yayınlanmaya başladı. Dizi, ilk bölümlerinde izleyici ilgisini üzerinde tutmasına rağmen, kanal tarafından iptali istenmesi üzerine bu sezondan sonra yayından kaldırılacak.
Peki Türkiye’de bu kadar ilgi gören bir dizi, neden Amerika’da yayın hayatını uzun yıllar sürdüremedi? Elbette bu soruya katı cevaplar verilebilir. Örneğin, Game of Thrones kalitesinde diziler yapan bir ülkenin, Türk dizilerinden uyarlama bir dizi için uygun bir ortam olmadığı gibi. Ancak ayrıntılı bir incelemeyle, işlerin bu şekilde olmadığını düşünmeden edemiyor insan.
Türk dizilerinde gelenektir uzun soluklu dramatik sahneler. Belki romatizm odaklı dizilerde klişe bir ortam oluşturan bu dramatik sahneler dizileri sıkıcılaştırıyor olabilirler. Ancak bu tarz, dramı ve aksiyonu yüksek ve insanların kendilerini içinde bulma ihtimalleri düşük durumlarda karakterlerin psikolojilerini anlayabilmek için verilmiş molalar ve oyunculukların kendini gösterebilmesi için şanslardır. Bu durumda, Suskunlar’ın dramını algılayabilmek için 2 saate yakın süren bir Türk dizisini 45 dakikalık bir diziye sıkıştırmak değil de, bölümleri ikişer bölüm halinde 2’ye bölerek 56 bölümden, 2 sezon bir dizi ortaya çıkarmak gerekiyordu. Ancak bu durumda da, bölümlerin haftalık olarak yeterli konu işlemesi mümkün değildi. Sonuçta, 2 saatlik bölümlerin 45 dakikaya sıkıştırılması, özellikle Suskunlar gibi konuları yoğun bir dizide büyük bir sıkıntıydı. Bu durumda da Game of Silence, yüksek tempolu ve duyguları atlanmış bir dizi haline geldi.
Game of Silence’ın ikinci büyük sıkıntısı, diziye seçilen karakterlerin görüntüleri ve yaşları itibariyle keskin özellikleri olan karakterlerle örtüşememesi. Game of Silence’ta Larenz Tate’in hayat verdiği Shawn karakteri, Suskunlar’da Iska lakabıyla anılan, tedirgin, ürkek ve sessiz sakin adam İbrahim için fazla cüretkardı. Karakterlerdeki keskin hatların sebebi yapımcılara biraz gerçek ötesi gelmiş olacak ki, karakterler yumuşatılmış. Ancak bu keskin karakterlerin doğuşları sebepsiz değildi. Bu karakterler, yaşadıkları korkunç olaylar yüzünden sivrilmiş ve psikolojik durumları normal olmayan karakterlerdi. Ecevit’in korkuları, Bilal’in sebepsiz hassasiyetleri ve İbrahim’in sağlıklı bir bireyde olmaması gereken ürkek tavırlarının sebebi, geçmişte yaşadıkları travmatik olaylardı. Ancak Game of Silence karakterleri çok daha normalleştirmişti ve bu durumda da karakterlerin bu olayları yaşadığına inanmak, onları anlamak ve yaşanan intikam savaşını bir psikolojik rahatlama olarak görme durumu kısmen ortadan kalkıyor ve yerini sıradan bir polisiye dizisi ortamı oluşuyor. Kötü adamları yakalayan iyi adamlar. Süper kahraman filmi gibi.
Son olarak, Game of Silence da, Suskunlar da vakitli bitmiştir diye düşünmemek gerek tabi. Malum, uzayan diziler yalnız Türkiye’de değil, yurtdışında da hayli değişiyor ve izleyicisi için bir keyif olmaktan çıkıp bir alışkanlık halini alıyor. Sebebi de malum, her hafta yetişmesi gereken sayfalarca senaryo. Bu sebepten ötürü, karakterleri ve konuları deforme olmadan bitmiş iki dizi için de belki de en iyisi oldu dememek elde değil.
Ancak bu durum gösterdi ki istenirse Türkiye şartlarında ve hatta özgün konularımızla yurtdışı pazarına açılabilecek kaliteli yapımlar yapmak mümkün. Timur Savcı ve ekibinin tekrar ellerine sağlık. İlk defa güzel bir dizinin orjinalini izlemek için yabancı bir diziyi değil de, bir Türk dizisini izlemeye gidenler oldu.