Sayın bayan dursanıza gözünüze kuş kaçmış
Tarif edilemez bir acı var mıdır? Mesela bir dert lahmacunun acısına eşdeğer midir? Paprika kadar veya isotun o ağız yakan tadı kadar acıtır mı insanı kederleri? E bir deneyelim. Öncelikle hamuru için bir kaba un haricindeki malzemeleri boşaltalım. Yavaş yavaş karıştıralım. İnsanın içine akıttıklarının yavaş yavaş kafasını karıştırması gibi biz de yoğuralım karışımı umarsızca. O kadar da zor değilmiş acının tarifini vermek. Ne farkı var ki sanki lahmacundan. Ne yazık, tarifimiz eksik kaldı, kederlerimiz gibi. Böyle bıraksak. Lahmacun oldu mu olmadı mı? Olmak ya da olmamak, işte bütün kuşkumuz bundan ibaret.
Tragedya, keçilerin türküsü anlamına gelmektedir. Bizim kahramanımız bir oğlan. Sakalını tıraş köpüğü yerine elma şekeriyle kazıyan, iğne iplikle bıyık diken bir oğlan. İnsanlığın türküsünü inatla çığıran bir oğlan… Perdenin aralığından sesleniyorum. Oyunumuz başlamak üzeredir. İyi seyirler. Arkadaş Zekai Özger’in kaleminden Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası…
charles chaplin bir savaşta yitirdim sakalımı
Charlie Chaplin’in de dediği gibi “yere bakıyorsanız gökkuşağını bulamazsınız”. Arkadaş Özger’in bu şiiri de hayatta farklı renklerin olduğunu, gökkuşağı gururunu içinde barındıran bir oğlanın ağzından okuyucuya aktarmıştır. Çeşitlilik ve umut içeren bu renkler Arkadaş’ın ironik tamlamalarıyla ve alışılmamış bağdaştırmalar ile özgün dizelerde yerini almıştır. Arkadaş, toplumsal cinsiyet rolleriyle dalga geçip yüzde tebessümler bırakmış eş cinsel kimliğinin izlerini şiirine de yansıtmıştır. Şiirin özellikleri ve tekniği ile ilgili çok fazla detaya girmek istemiyorum. İlk okunduğunda verdiği hazzın hissel yaklaşımlardan uzaklaşıp somut gerçekliğin içinde sıkışması yerine kafa bulanıklığı daha yeğdir. İlk okunduğunda baş dönmesi yaratan bir imgesel bütün… Eminim bende olduğu gibi sizde de büyük soru işaretleri yaratacak tekrar tekrar dizelerin altını kazımanıza neden olacaktır. Şanslıysanız, bu şiirle karşılaşmış olmanın tadına varacaksınız.
Sadece cinsiyet rollerini eleştirmiyordu elbette bu şiir. Sakalsız olmak nasıl bir acı yaratıyorsa bunu da anlatıyordu ayrıca. Peki, bunu nasıl anlatabilirdi derdiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan üçüncü kişilere? Papağan, elma şekeri, lohusa şerbeti, kurabiye, kaktüs, çöl, sarımsak… Bir bulmacanın sırrını çözmek için yola çıkmış bir kâşif gibi debelenip durun istemiş Arkadaş, kelimelerinin arasında. Haksız da sayılmaz aslında. Düpedüz bir derdim var deseydi, umursamazdık belki. Ne de olsa herkesin bir derdi vardır diye düşünürdük. Nesnelerin ve kelime oyunlarının acı tatlı yanlarını kullanıp somut bir keder imgelemi yaratmak daha dikkat çekiciydi.
Vakti geldi. Fırından çıkarmanın. Yandı canımız. Olmuş mudur lahmacunlar? Ama devamı vardır bilir misiniz? “Gözü dönmüş talihin sapanına, oklarına, İçin için katlanmak mı daha soylu, Yoksa bir dertler denizine karşı silaha sarılıp Son vermek mi onlara“ (Shakespeare) Arkadaşın tercihi kaleme sarılıp son vermek onlara. Kalemşor olmak.
Arkadaşım, bize oradan bi’ lahmacun çek, acılı olsun.
Not: Sanat Güneş’imiz Zeki Müren’i sevenlere küçük bir jest, Arkadaş Özger’den başka bir şiir: Merhaba Canım http://siir.gen.tr/siir/a/arkadas_zekai_ozger/merhaba_canim.htm