Dikkat! Bu yazı Prison Break dizisi hakkında spoiler içerebilir!
Efsane dizilerden Prison Break, sekiz yıl aradan sonra 5 Nisan’da beşinci sezonuyla izleyicinin karşısına çıktı. Dizi, 15 Mayıs 2009 tarihinde, dördüncü sezonda final yapmıştı.
Özlenilen dizinin beşinci sezonunun çekileceğinin haberi yaklaşık bir yıl önce verilmişti. Haber ilk verildiğinde akla gelen ilk şey Türk dizilerinde sıklıkla karşılaştığımız bir durumdu: Dizinin kadrosu baştan aşağıya yenilenir, dizinin etiket konusu ne ise aynı konu işlenir, sonuçta da dizinin tadı tuzu kalmaz. Ancak geri dönen şey bir efsaneydi, ve o efsaneyi efsaneleştiren Michael Scofield karakteri de şimdiye çoktan toprak olmuş olmalıydı. Bu nedenle kafalarda soru işaretleri oluştu elbette. Tabi bu konuda açıklama da gecikmemişti: “Scofield yaşıyor!” Tepkimiz ne oldu? “Yok artık..!”
Henüz daha ilk bölüm izleyici karşısına çıktığı için, bu sezonun kurgusu hakkında yorum yapmak ya da eleştirmek için çok erken. Ancak bir temennimiz var ki o da, kalbimizde yer etmiş bu dizinin, Hollywood’un aksiyon filmlerine özenip de yanan evlerin, arabaların içinden ana karakterleri yüzleri is dahi olmadan çıkarması gibi bir noktaya gelmemesidir. Yani “Abi, o adam ölür mü ya? O ölürse dizi biter!” mantığıyla izlediğimiz çoğu dizide haklı çıkmamız, dizi izleme eğlencesini biraz monotonlaştırıyor. Bu noktada esas başarılı olan diziler ise izleyiciyi koltuğa kitleyip ağzını açık bıraktıran işler yapabilen diziler oluyor. Verilebilecek en iyi örnek ise Game of Thrones olsa gerek. Bir karakterin önemine bakılmaksızın pat diye öldürülebilmesi, bu diziyi tahmin edilemez kılıyor, bu da koltuğu dahi sallanmadan zirvede olmasının nedenlerinden biri.
Özetle, Scofield’ın ölmediğini öğrenmek bizi biraz heyecanlandırsa da, o ölürse dizi biter dediğimiz bir isimdi Scofield. O ölmüştü ve dizi de bitmişti. Şimdi ise küllerinden geri döndü. Tabi izleyicinin -biz de dahil olmak üzere- en çok merak ettiği noktalardan birisi Scofield’ın patlayan hapishaneden nasıl kurtulduğu olacak. Bu sorunun cevabı orijinal ve beyin uçuran bir şekilde verilebilirse o zaman gönül rahatlığıyla diyebiliriz ki “Efsane geri döndü!”. Ancak eğer bu soruyu cevaplama noktasında izleyici tatmin edilemezse beşinci sezonun başarılı olabilmesi için Prison Break’ın yalnızca marka olmuş ismi yeterli olmayacaktır.
Sezonun ilk bölümünün değerlendirmesini yapacak olursak, T-Bag karakterinin görünmesiyle başlıyor bölüm. Evet, onu özlemişiz. Yapmadığı hile, çevirmediği hurda kalmamasına rağmen dört sezon ayakta kalabilen ender karakterlerdendi T-Bag. Ve yine o sinsi bakışlarından, iğneleyici ve deyimlerle süslediği zeka dolu konuşmalarından bir şey kaybetmemiş. Bunun yanında Lincoln’ın eski hayatına dönmüş olması, yine birilerinden kaçıyor olması bizi üzdü. Sara ise yeni bir evlilik yapmış, Michael Jr. ile hayatına devam ediyor. C-Note hidayete ermiş bir şekilde karşımıza çıkıyor bu bölümde. Sucre ise aynı sevimliliği ile Michael’ın yardımına koşmaya her an hazır ve nazır. Alex Mahone’u görememiş olmak bizi biraz endişelendirdi. Sonuçta en delikanlı karakterlerden biriydi Mahone. Genel senaryoya bakıldığında ise önceki sezonlardaki kurgusal örgüt “The Company” yerine bu sefer hikayede daha gerçekçi örgütler karşımıza çıkacak. Bunlardan biri ISIS, nam-ı diğer IŞİD. Ayrıca Yemen’deki iç savaş teması da dizinin Orta Doğu problemini yansıtmaya niyetli olduğunu gösteriyor.
Michael Jr: Babam nasıldı? Gerçek babam?
Sara: Baban bir fırtına gibiydi. Güzeldi, korkutucuydu ve gizemliydi. Bir anda hayatında belirir ve aynı hızda da yok olurdu.
Michael Jr: Ama fırtınalar geri gelebilirler değil mi?
Sara: Evet. Asıl soru şu ki, geri gelirlerse gelen aynı fırtına mıdır yoksa değişmiş bir şey midir?
Kısacası yokluğunda özlediğimiz dizi, umarız geri dönüşüyle hayatımıza renk katar. Sara’nın dediği gibi, Prison Break bir fırtına gibiydi, esti geçti. Ve fırtınalar geri gelebilir. Ancak geri gelen ya aynı fırtına değilse? Değişmişse bile bunun güzel bir değişim olması ümidiyle. Herkese iyi seyirler..
Sezon fragmanı:
https://www.youtube.com/watch?v=x9T-9fZn_oA