“Öyküler. Kısa öyküler. Çok kısa öyküler”
Sadece birkaç dakikada, sayfalara bedel cümlelerle çoğu şeyi anlatabildiği için, kestirme yollardan okuyucunun hayal gücüne ulaşabildiği için bir anın, duygunun, yaşantının temsili olan öykülerde dinlenmeyi seviyorum. Kitaplara vakit ayıramadığım zamanların acısını en iyi öykü kitaplarıyla çıkarıyorum. Bu yüzden ders notlarımı bir çekmeceye hızlıca tıkıştırıp kapattıktan sonra yaptığım ilk iş dönem boyu beni heyecanla bekleyen kitap dolabımı açmak oldu. İlk yirmi sayfasını kitapçıda okuyuverdiğim “Kediler Güzel Uyanır“a gitti elim ve kendimi küçük anıların kısa hikayelerinin arasında gezinirken buldum.
Yekta Kopan bir seslendirme sanatçısı, televizyoncu ve yazar. Henüz yeni öğrendiğim bir bilgi ise küçüklüğümden beri sesine aşina olduğum kişiymiş. Sylvester, Rin Tin Tin, Güçlü Şirin, Maske ve daha birçoğuyla onun sesi sayesinde tanışmışım. Buz Devri’ni okur okumaz “Kahretsin çok tatlıyım!” cümlesi canlandı kulağımda. Meğersem sevgili dostum Sid’in en sevdiğim repliği onun sesindenmiş. Gittiğim sinemada, televizyondaki filmde veya izlediğim programda aslında fark etmeden tanıştığım Yekta Kopan’ın kalemiyle, kendi yüreğinden çıkan cümleleriyle ilk karşılaşmamdı ‘Kediler Güzel Uyanır’.
“Gerçekte neye güveniyorum peki? Gözümün önündeki ağaçlara mı? Ağaçların ardındaki, varlığına inandığım parka mı? Oradayım. O noktadayım.”
Görüp de üzerinde düşünmediğimiz eşyaların, bakıp da ardını hayal etmediğimiz ağaçların, çoktan unuttuğumuz çocukluğumuzdaki pazar kahvaltılarının yani hayat karmaşasının önemsiz görünen küçük ayrıntılarının, minik zamanların öykülerini buldum Kediler Güzel Uyanır’da. Bir de sanki hayatın hikayelerle dolu olduğunu anlatmaya çalışıyor her bir satır. Yanı başında seni rahatsız edici sesiyle uyandıran çalar saatin bile bir hikayesi var. Yan koltukta seyahat eden yaşlı çift, gözlerini hiç kırpmadan duran kitaptaki kadın, çocukluğunun berber koltuğu, “Beklenmedik bir anda, bir kitapla yaşadığın şaşırtıcı buluşma”…
Yekta Kopan’ın hayatın içinden anlattığı hikayelerinin bazıları da beni oldukça şaşırtan daha önce benzerine rastlamadığım farklılıkta yazılmış olmaları. Hikayelerini kelimelerle oynayarak, bazen onları yalnızlaştırarak, bazen eksilterek, bazense onları belli bir uyum içinde bir araya getirerek yalnızca konusuyla değil biçimiyle de ilginç kılmayı başarmıştır. Üstelik bunları hiçbir zorlama belirtisi olmadan incelikle işlediğinden olmalı ki zarif üslubunun akıcılığı içinde bu ayrıntıları keşfetmem zaman aldı diyebilirim.
“Kaçışının acı uçlu bıçağı damarlarımda dolaşıyordu ama bunalımlı tablolara, ağlamalara, alkol yolculuklarına, arzusuz uykulara sığınmamıştım. Yanılmışım.”
Bütün kelimeleri kalın ünlü harf uyumuna uyan bir hikayesi var mesela. Kalın Ün’lü Aşk’ı ilk okuduğumda neden bu başlık diye beni düşündüren ancak uzun uzun metne baktıktan sonra anladığım bir ayrıntıydı. Geometri’de bütün kelimelerin ‘g’ ile başladığını da sanırım sonlarına doğru fark ettim. Metinde nelerin dönüp bittiğini anlamanın verdiği zafer tebessümüyle her şeyin farkında olarak birer kez daha okudum sonra hepsini.
“gelen geçiyor, gülüşler geçiyordu. gururum gözaltındaydı, garip günlerin geçidinde.”
Bir de Matruşka vardı tabi. Tek bir öykü ile başlayıp kendi içinden bambaşka öyküler çıkaran 4 hikayelik bir macera. Anlatması çok güç. Eksilen duyguların geçen zamanın ve küçülen sevginin temsili olarak yorumlayabileceğim hem cümlelerle hem biçimle gördüğüm en farklı tarzda yazılmış hikayeydi.
Kediler Güzel Uyanır, sayfaları çevirdikçe 2-3 sayfalık veya tek paragraflık hatta bazen tek cümlelik yeni bir hikayenin içinde kendinizi bulabileceğiniz, yanında en sevdiğiniz içeceğinizin çok yakışacağına emin olduğum, boş zamanlarınızın kısa süreli misafirliğini yapacak bir kitap tavsiyesiydi benden. İyi okumalar.
Kaynakça:
Yekta Kopan, Kediler Güzel Uyanır ( İstanbul: Can, 2011)