Mesafeler hayatımızda açtığımız yaraların kapanmasını sağlayan ilaçlar mıdır yoksa daha mı çok yakar insanın canını? Like Crazy veya bizdeki adıyla Çılgınlar Gibi filmini izledikten sonra kendime bu soruyu sormadan duramadım. Anton Yelchin ve Felicity Jones‘un başrolde olduğu bu filmi izlerken Anna ve Jacob’un sınavlardan geçen aşkından ziyade, mesafeler ve onların beni ne kadar etkilediği üzerine kafamda sorular dolaşıp durdu. Sevdiklerinden ayrı yaşamak nedir, çoğu insan gibi, ben de biliyorum. İnsana buruk bir acı verir ve özlem nedir daha iyi anlarsın uzaklıkların rehberliğinde. Ancak belki de bu dersi insanın hayatı boyunca en az bir kere de olsa alması önemlidir. Filmin ilk dakikalarında ana karakter Anna’nın ağzından çıkan şu sözler bu filmden etkilenmek için yeterli bir sebep: “Ama uzakta olmak güzel. Bence insanın hayatının bir kısmında büyüdüğü yerden uzak olması önemli.”
Hayatındaki herkesten uzak yaşayan Anna’nın bambaşka bir ülkenin sokaklarında elini tuttuğu adamla kurduğu diyaloglardan anlaşılacağı üzere, mesafeler zordur. Ellerini tuttuğu insana dokunamamanın gözlerinde defalarca biriktirdiği yaşlar da bir diğer ipucu. Bu yüzden emin olduğum bir şey var ki, uzaklık üzücü bir kelimedir. Birilerinden, bir yerlerden uzak olmak ve en önemlisi bazı hislerden uzak olmak… Kalbimiz hiç olmadığı kadar yakınken fiziksel olarak uzak durmak hayatımıza olumsuzluk eki gibi çöreklenir sanki. Altı üstü bir dolaylı tümleç olan konumumuzun hayatımızın öznesini bu denli etkilemesi ne kadar garip. Mesafelerin uzaktan uzağa yürütülemeyen ve ayrılıkla sonlanan ilişkilerin, vatan hasreti veya gurbet gibi ağır sonuçları olması ne kadar şaşırtıcı. Duyguların kilometrelerle yok olması aslında imkansızken bizim kilometrelerden bu kadar korkmamız dünyanın en komik durumu. Bir de özlem diye bir şey var ki kendisi bu mesafelerin en yakın arkadaşı. Araya mesafeler girdi mi özlem de gelir oturur yanımıza, içimizi kemirir durur. Sonra deriz işte: Ah şu mesafelerin gözü kör olsun!
Kabul ediyorum, uzaklaşmak insanı üzer ama belki de bazen uzaklıktır çoğu şeyin çözümü. Biraz geri çekilip beklemektir. Uzaktan manzarayı izlemek her zaman daha aydınlatıcıdır. Bulunduğun açıdan göremiyorsan öylece beklemek yerine yer değiştirmek daha etkili bir çözümdür. Bazen bazı sorunları hâlâ sıcakken idrak edemeyip mesafe almak en etkili çözümdür ya da bulunduğun yere, yanında durduğun insanlara veya baktığın gözlere ne kadar değer verdiğini sadece araya kilometreler girdiğinde anlarsın. Yanında bir de zaman varsa, beklemek varsa işte o zaman değer bilirsin. Hayatın her zaman merkezinde olmaya ihtiyacımız yoktur belki de. Kenara geçip seyretmek ya da tamamen uzaklaşıp bambaşka bir hayata başlamak her zaman o kadar üzücü olmamalı. Başka hayatlar olduğunu da fark ettikten sonra hâlâ uzak kaldığın yeri özlüyor ve orada olmak istiyorsan oranın değerini anlarsın. Eğer Anna da sevdiğinden uzaklaşmasaydı belki de bir gün gidecek ve hiçbir zaman geri dönmeyecek, tuttuğu ellerin kıymetini bilemeyecekti. Geride bıraktıklarına sıkı sıkı sarılmayacak, bazı sokaklardan geçmenin verdiği huzuru fark edemeyecekti. Mesafe öğreticidir ama aynı zamanda acımasız bir öğretmendir.
Hayatının bir parçasıymış gibi hissetmiyorum. Yolculuktaymışım gibi…
Zaman zaman birbirlerinden ayrılan insanları ve aralarına giren mesafeleri gördüm. Fakat dünyanın öbür ucuna gitse de hiç ayrılmayan kalplere de şahit oldum. Bu filmde gördüğüm de bunlardan sadece bir tanesiydi ve sevgiden emin olmamı sağladı. Mesafe, dünyadaki hem en gerçek hem de en sahte şey. Hem var hem yok. Ayrılık vakti geldiğinde alışkanlıklardan koparan acımasız bir düşman gibi var. Hâlbuki hayattaki en önemli dersi veren bir dost varken düşmana kimsenin ihtiyacı yok. Aslında önemli olan ne varlığı ne de yokluğu. Uzaklık sadece bir kelime ve korkacak hiçbir şey yok.
Görsel Kaynağı:
- theiapolis.com