Punk rock müziğin günümüzdeki en önemli temsilcilerinden Green Day, 1987 yılında o zaman henüz 14 yaşında olan solist Billie Joe Armstrong ve bassist Mike Dirnt tarafından Sweet Children adıyla kuruldu. İlk albümleri çıkmadan önce adlarını Green Day olarak değiştiren grup, davulcu Tré Cool’un katılımıyla çekirdek kadrosunu oluşturmuş oldu. İlk iki albümleri 1,000 Hours ve Kerplunk ile ABD’de küçük bir kitleye ulaştıktan sonra üçüncü albümleri Dookie ile dünya çapında üne kavuştular. Dookie’nin ardından gelen Insomniac ve Nimrod grubun müzikal spektrumunu zenginleştirerek eleştirmenlerden olumlu değerlendirmeler almış olsa da bu albümler Dookie kadar ses getirmedi. Green Day’in altıncı albümü Warning ise önceki albümlerine kıyasla düşük bir ticari başarı elde etti ve müzik eleştirmenleri bunu grubun popülaritesini kaybettiğine kanıt olarak yorumladı. 2004 yılında piyasaya sürülen American Idiot ise bir “ustalık eseri” olarak gruba hayat öpücüğü verdi. Muazzam bir ticari başarı elde etmesinin yanında politik arka planı ve isyankar söylemiyle American Idiot, Green Day’e gençliğin sözcüsü unvanını kazandırdı.
Onu takip eden 21st Century Breakdown ise sound ve konu bakımından American Idiot ile pek çok benzerlik taşımasına rağmen onun kadar beğenilmedi. Bunun bir sebebi, American Idiot’ta işlenen temaların 21st Century Breakdown piyasaya sürüldüğü zaman güncelliğini kaybetmiş olmasıydı. Bir diğer sebebi ise albümdeki şarkıların birbiriyle armoni içinde olmaması ve bunun albümün dinlenmesini zorlaştırmasıydı. 21st Century Breakdown’un arkasından gelen üçleme ¡Uno!, ¡Dos!, ¡Tré! ise tanıtım sürecinde yaşanan sıkıntılar sebebiyle adından söz ettiremedi ve yüksek satış rakamlarına ulaşamadı. Politik ve sosyal meselelerden çok bireyin iç çatışmaları ve duygulanımlarına eğilen bu üçleme, eleştirmenler ve grubun hayranları tarafından zayıf bir çalışma olarak nitelendirildi. Bunun temel sebebi üçlemedeki albümlerden hiçbirinde şarkıların içerik ve sound bakımından bağdaşmaması ve “hit” özelliği gösteren şarkıların sayısının çok fazla olmamasıydı. Bu başarısızlığı telafi etmek isteyen Green Day, üçlemeyi takip eden 99 Revolutions Tour bittikten sonra hemen yeni albüm hazırlığına başladı. Ben de ekim ayında raflarda yerini alan Revolution Radio hakkında bir eleştiri yazmaya karar verdim.
Somewhere Now isimli akustik intro’lu, Americana türü etkisindeki silik parçayla zayıf bir açılış yapan albüm, Bang Bang ile biraz hareketleniyor. Ancak bu parça her bakımdan American Idiot’taki şarkıları andırdığı ama onlar kadar özgün ve lirik olmadığı için dinleyicileri tatmin etmiyor. Albüme adını veren üçüncü parça Revolution Radio, albümdeki en orijinal ve eğlenceli parça olarak dikkat çekiyor. Onun ardından gelen Say Goodbye ise özgün sound’u ile albümdeki en etkileyici şarkılardan biri. Şarkının dini sembolleri ve ritüelleri tiye alan, politik bağlamda isyankar sözleri dinleyicilere grubun 21st Century Breakdown isimli albümündeki East Jesus Nowhere isimli şarkıyı hatırlatıyor. Çizgi film havasındaki siyah beyaz “lyric video” ise sinematografik açıdan oldukça başarılı. Beşinci şarkı Outlaws ise albümdeki hüzünlü şarkılardan. Gençliğin asi ruhuna bir saygı duruşu niteliğindeki bu parçanın sözleri basit ama vurucu olarak değerlendirilebilir. Şarkı müzikal açıdan incelendiğinde ise kapanış kısmı dışında çok etkileyici bir sound yakalanamadığı görülüyor. Bu parçayı takip eden Bouncing off the Walls her açıdan çok silik bir şarkı.
Yedinci şarkı Still Breathing ise albümün en iyilerinden. Sade, duygusal sözler ile hareketli bir melodinin başarılı bir sentezi olan bu şarkı dinleyicinin kalbine dokunarak ona yaşama sevinci veriyor. Still Breathing’i izleyen Youngblood, müziği ile dikkat çekse de sözleri bakımından American Idiot’taki She’s a Rebel isimli şarkıya çok benzediği için bu şarkıyı özgün ve akılda kalıcı olarak değerlendirmek mümkün değil. Bu parçanın ardından gelen Too Dumb to Die ise albümde sözleri bir hikaye temelinde gelişen tek şarkı. Ergenlik çağındaki bir gencin iç çatışmalarını yansıtan bu parçayı dinlemek keyifli olsa da Too Dumb to Die albümdeki parlayan eserlerden biri değil. Onuncu parça Troubled Times albümde en güzel sözlere sahip olan şarkı. Güncel sorunlara felsefi bir bakış açısıyla yaklaşan bu parça, sözde sorularla dinleyicileri düşünmeye ve sorgulamaya sevk ediyor. Müzikal anlamda da albümdeki kaliteli ve dinlemesi zevkli şarkılardan biri olarak değerlendirilebilir. Troubled Times’ı takip eden Forever Now’da Billie Joe Armstrong kendi hayat hikayesini anlatıyor. Şarkının sözleri içten ve sıcak, ancak müziği ortalamanı altında kalıyor. Albümün kapanışı Ordinary World isimli akustik parçayla yapılıyor. Revolution Radio’daki tek akustik çalışma olan bu şarkı dinleyicilere huzur veren bir melodiye sahip. “Yaşam” kavramını felsefi bir açıdan ele alan duygu yüklü şarkı sözleri ile Ordinary World, Nimrod’daki Good Riddance (Time Of Your Life) adlı parçayı anımsatıyor.
Revolution Radio albümüne genel olarak bakıldığında yıllar içinde Green Day’in müzikal anlamda olgunlaştığı ve tarzının artık oturduğu görülüyor. Ancak albümün içinde bölüntüsüz bir bütünlük olmaması ve bir kısmının akılda kalıcı olmaktan uzak doldurma şarkılardan oluşması albümü dinlemekten alınan keyfi büyük ölçüde azaltıyor. Sonuç olarak Revolution Radio ortalama bir albüm olmaktan öteye geçmiyor, ancak yine de Green Day’in geri döndüğünü görmek güzel.
Kaynakça
https://en.wikipedia.org/wiki/Green_Day
http://www.greendayauthority.com/downloads/wallpaper/
https://wmgartists.com/lp1/7479/revolution-radio-green-day
http://www.zryxsw.com/green-day-wallpaper.html