Kadın; kadının toplumdaki yeri, etkileşimleri, ilişkileri, anneliği, insanlığı, kariyeri, işi, yemeği, evi, bakışı, görüşü, arzusu… En çok konuşulan mevzulardan biridir kadın. Hayatın merkezindedir daima. Öyle de olması gerekir. Ne var ki, bu konuda en çok sözü erkekler söyler. Kadın, kendini ifade etmede bile geri plana atılmıştır. Geridedir kadın, her yerde. İşte, evde, mecliste, romanda, filmde ancak en kötüsü zihinlerimizde hep geridedir. Bu yazı kadının konumunu ve toplumda yansıtılışını incelemeyi amaçlamaktadır.
Kadın dilde geridedir. Bu durum, hem günlük hayatta hem edebiyatta sık sık karşımıza çıkmaktadır. Kullanılan pek çok sözcük ve deyim adeta cinsiyetçiliğin nişanesidir. Örneğin, İtalyanca virtu (erdem) sözcüğü, Latince virtus’tan gelir; virtus’un kökü ise erkek anlamına gelen vir’dir. Dolayısıyla, erdem, “erkeklere özgü”dür; kadınlar erdemli olamazlar. Nitekim Machiavelli de bugün Batı medeniyetine kaynaklık eden ünlü kitabı Prens’te, hükümdarın kadınlar gibi olmaması gerektiğini söyler. Hükümdar erdemli olmalı; kadınsı davranışlardan, korkaklıktan ve hoppalıktan uzak durmalıdır. Öyle ki; İskender büyük bir hükümdardır, fakat ipleri annesine vermesi onun küçümsenmesine ve öldürülmesine sebep olmuştur. Bu sebeple iyi bir hükümdar, kadınlara özgü merhamet gibi zayıflıklardan uzak durmalıdır. Belirtmek gerekir ki, virtus kelimesi, İspanyolca (virtud), Portekizce (virtude) ve Fransızca’da (vertu) yer edinmiş; hatta Latin kökenli olmayan bir dil olan İngilizce’de dahi (virtue) hayat bulmuştur.
Dahası pek çok dilde kelimeler dişil ve eril olarak ayrılmaktadır. Genelde kadınsılığı çağrıştıran kelimeler dişil artikel alırken, erkeksiliği yansıtan kelimeler eril artikel almaktadır. Ne var ki, bu ayrıma sahip olmayan bazı dillerde de, belli kelimeler erkeklere aittir. Örneğin, İngilizcede kardeşlik kelimesi (brotherhood) tamamen erkeğe yöneliktir. Türkçe, eril-dişil ayrımına sahip olmadığı için şanslı sayılabilir. Fakat genel zihniyetin bir yansıması olarak bazı deyimler fazlaca kullanılmaktadır. Bunlara; “saçı uzun aklı kısa”, “elinin hamuruyla erkek işine karışmak”, “avrat yürekli”, “eksik etek”, (bir işi düzgün yapmak anlamında) “adam gibi”, (hiç kullanılmamış anlamında) “kız gibi”, “erkek sözü” vb. örnek verilebilir. Ne yazık ki, ayrımcılık kokan atasözleri de çok sayıdadır. Örneğin, “Kadın erkeği rezil de eder, vezir de”, “kızını dövmeyen, dizini döver”, “bir kızı bin kişi ister, bir kişi alır,” bunlardan bazılarıdır.
Kadın masallarda geridedir. Bebekliğimizden beri anlatılagelen masallar erkekleri ön plana çıkarmaktadır. Kadınlar hep “beyaz atlı prens” tarafından kurtarılmayı beklemektedir. Kadın her zaman edilgen konumdadır, prenses dahi olsa, onu mutluluğa kavuşturan kişi bir erkektir. Kötü kadın olarak çizilen karakterler bağımsız ve güçlü kadınlardır. Masalların sonunda iyiler bir erkekle ödüllendirilirken, kötüler bağımsız olmanın cezasını çeker. Erkeklerin kahramanlıkları ise iktidarlarını perçinleyecek bir kadınla taçlandırılır. Prenses, prens tarafından öpülür ve bu duruma asla itiraz etmez. Masalların orijinal metinlerinde bu kısım tecavüz şeklinde yer almaktadır; bu ise durumun vahametini daha da artırmaktadır. Yani, prenses kendisine tecavüz eden erkeğe âşık olur. Türkiye’de son zamanlarda artan kadın cinayetleri ve tecavüz vakaları göz önüne alındığında, masalların hiç de masum olmadığı ciddi bir şekilde yeniden düşünülmelidir.
Spesifik olarak ele alındığında ise; örneğin, Pamuk Prenses’te prensin prensesi öperek uyandırması ritüelinde, bir kadının isteği dışında öpülmesi, bir anlamda taciz edilmesi ve bunun da ötesinde bir ölünün öpülmesi ve bu öpücüğün onu diriltmesi söz konusudur. Prensin bu öpücüğünün altında prensese duyduğu sevgi yatmaz, kızın güzel olması yatar. Kızın içinde yattığı camdan tabut bekâretin korunmasının ve güzelliğin teşhirinin bir sembolüdür. Bu masalın en kötü yanlarından birisi de olumsuz koşullarla mücadele etmeyi yok sayması, okuyucuyu dışarıdan gelen kurtuluşa inandırmasıdır. Aynı durum Kırmızı Başlıklı Kız için de geçerlidir. Orijinal metinde, masalın ana kahramanı olan Kırmızı Başlıklı Kız bir hayat kadınıdır, kurt olarak sembolize edilen kahraman ise kurt adamdır ve kızla ilişkiye girmek istemektedir. Bu masalda sürekli vurgulanan kırmızı renk, cinselliği, tutkuyu ve bekâreti sembolize eder. Bu örnekleri artırmak mümkündür.
Kadın filmlerde geridedir. 50’leri sallayan Marilyn Monroe, tüm dünyaya yeni bir tabir kazandırmıştır: aptal sarışın. Kadınların zeki olması bir dezavantajdır filmlerde. Monroe hep aynı kadındır: şapşal, yardıma muhtaç, ama bir o kadar da çekici. Buğulu ses tonu, hülyalı gözleri ve platin sarısı saçlarıyla bir dönem erkeklerinin rüyası olmuş ve kendinden sonra yıllarca sürecek olan “seks objesi kadın”ı inşa etmiştir. Özellikle onun döneminde çekilen filmler belli bir eksen etrafında döner. Güçlü erkek, şapşal ve çekici kadına âşık olur; birlikte mutluluğu yakalarlar. Kadın fazla konuşmaz, söz erkeğe aittir fakat kadın bu durumdan memnundur, kocasına hizmet etmeye devam eder. Hep iki çocukları olur ve yemek masasında, gülmekten felç olmuş suratlarla oturup basit şeyler konuşurlar. Mutluluğun sırrı burada yatmaktadır: basitlik. Mutlu olmak isteyen kadın zeki olmamalıdır. Monroe, bu döneme o kadar damgasını vurmuştur ki, kadınlar saçlarını onun gibi kestirmeye ve “Marilyn” sarısına boyatmaya başlamıştır.
Bu furya ne yazık ki Türkiye’de hâlâ devam etmektedir. Son dönem Türk dizilerine bakıldığında bu durum açıkça görülür. Hiçbir vasfa sahip olmayan eğitimsiz ve “sakar” kadınlar, kaslı patronlarına âşık olurlar ve evlenerek mutluluğa kavuşurlar. Çünkü okumak, kendi ayaklarının üstünde durmak veya üretmek kadınlar için bir çözüm değildir. Kadınlar ancak yakışıklı ve zengin bir erkek sayesinde başarıya ulaşır. Tabii evlilik, hayatlarındaki en büyük başarıdır. Örneğin; bir dönem reytinglerde birinci sıradan inmeyen Kiralık Aşk dizisinde, Defne üniversite mezunu değildir. Yanlış anlaşılmasın, burada üniversite mezunu olmak bir kalite göstergesi olarak anılmamaktadır veya üniversite mezunu olmamak bir eksiklik değildir. Ancak tasarım konusunda herhangi bir eğitim almayan Defne, Ömer’in yanında asistan olarak çalışmaya başlar ve (görece) yakışıklı patronunun yardımıyla başarılı bir tasarımcı olur. Ancak Ömer’in kalbini çalan şey Defne’nin “şapşik” ve sakar halleridir. Defne’nin o konuma gelmesini sağlayan kendisi değil, bir erkek olmuştur. Diğer bir çarpıcı örnek ise Aşk Laftan Anlamaz isimli absürt dizidir. Güzel ve yine sakar olan kadın karakter işe asistanın asistanı olarak girer. Olağan (!) olarak yakışıklı ve kaslı patronu kendisine âşık olur. Bugüne kadar hayatta bir şey başarmamış olan kızımız, evlendikten sonra şirket ortağı olur. Sürrealist Türk dizileri, kadına kurtarıcısını bekleyen mağdur rolü çizmekle kalmamaktadır, çalışmak yerine de evlilikle dikey bir yükseliş tavsiyesi vermektedir.
Dizilerle ilgili diğer bir nokta ise kadınların iradesinin yok sayılmasıdır. Kadının isteksizliği ancak naz olarak algılanabilir. Kadın “hayır” dediğinde sadece erkeği biraz daha peşinden koşturmaya çalışıyordur. Bu durumun en çok göze çarptığı dizilerden biri, Cesur ve Güzel’dir. Kıvanç Tatlıtuğ’un çapkın ve yakışıklı Cesur’u canlandırdığı dizide, Tuba Büyüküstün “sözde” bağımsız bir kadın olan Sühan karakterine hayat vermektedir. Cesur sürekli Sühan’ın karşısına çıkmakta, Sühan ona itiraz ettiği halde “benimle bir gün evleneceksin”, “sen erkek tanımamışsın”, “beni özleyeceksin” minvalindeki sözleriyle Sühan’ı taciz etmektedir. Tecavüz vakalarının “mağdurun rızası vardı” denilerek çözüldüğü (!) ülkemizde; tacizin romantizm adı altında meşrulaştırılması, kadının iradesinin yok sayılması ne yazık ki hoş karşılanamaz.
Kadın devlette de geridedir. Devletin temel organları olan yasama, yürütme ve yargıda kadın ne yazık ki hak ettiği yerde değildir. Bugün 550 milletvekilinden yalnızca 81’i kadındır; bu da yaklaşık yüzde 14’e tekabül etmektedir. Türkiye nüfusunun yüzde 50’sini oluşturan kadınların hakkıyla temsil edildiklerini söylemek pek mümkün değildir. 27 üyeden oluşan Bakanlar Kurulu’nda sadece ve sadece 1 kadın bakan bulunmaktadır; o da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’dır. Türkiye’de kadın hak ettiği konuma getirilememişken kadının yalnızca “aile” adı altında kurumsallaştırılması ise başka bir acı gerçektir. Yargıya bakıldığında ise, Türkiye’de kadın hâkim ve savcılar yaklaşık yüzde 25’lik bir dilimi oluşturmaktadır. Anayasa’nın eşitliğe ilişkin 10. maddesine göre, kadınlar ve erkekler eşittir. Ancak kadınların hak ettiği yere gelmesi adına yapılan pozitif ayrımcılık eşitliğe aykırı durum oluşturmaz. Bu açık hükme karşın, devletin hiçbir organında yeterince vücut bulamayan kadınlar için devletin ne yaptığı büyük bir soru işareti oluşturmaktadır.
Sonuç olarak, kadın her daim geri plana atılmaktadır. Bunun sebebi ne yazık ki zihinlerimizde kadına biçmeye alıştığımız roldür. Tüm bu anlatılanlar, bugüne kadar böyle yaşadığımız, böyle konuştuğumuz, böyle anlattığımız için mevcut. Bu sebeple, birey olarak kadın-erkek hepimize önemli görevler düşmekte. En azından ağzımızdan çıkan sözcüklere dikkat etsek büyük bir değişime önayak olabiliriz. Çünkü küçük bir kelime, kaderimizi değiştirecek kadar büyük olabilir.
“Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür,
Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür,
Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür,
Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür,
Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür,
Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür,
Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür.”
-Gandi
Kaynakça
Niccolò Machiavelli, Prens (İstanbul: Can Yayınları, 2016).
https://seyler.eksisozluk.com/cocuklugumuzdan-beri-severek-dinledigimiz-masallarin-alt-metinlerindeki-korkunc-detaylar daha fazla bilgi için bkz: Melek Sezer, Masallar ve Toplumsal Cinsiyet (İstanbul: Evrensel Basım Yayın, 2015).
http://www.dusunbil.com/populer-kulturde-seks-kodlari/
https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/milletvekillerimiz_sd.dagilim
http://aa.com.tr/tr/turkiye/turkiye-nufusunun-yuzde-49-8-ini-kadinlar-olusturuyor/532757
http://www.basbakanlik.gov.tr/forms/_global/_government/pg_cabinet.aspx
http://www.hsyk.gov.tr/Eklentiler/Dosyalar/e0a573c2-6b4e-43bb-bb51-a968045002b3.pdf
Görseller için:
https://static01.nyt.com/images/2013/02/17/sunday-review/17WOMENjpSUB/17WOMENjpSUB-jumbo.jpg
http://www.filcatholic.org/wp-content/uploads/2015/09/international-mother-language-day_21213.jpg
http://mac.h-cdn.co/assets/15/24/1600×800/landscape-1433872273-mcx-marilyn-monroe.jpeg
https://catlak-dunya.com/wp-content/uploads/2016/02/elcin-baris1_640.jpg
http://www.surmansethaber.com/wp-content/uploads/2016/11/k%C4%B1v2.jpg
Hümeyra
Ellerinize sağlık, harika bir yazı olmuş :) Sıradakini bekliyoruz
Halit
Çok iyi, muhteşem bi analiz