Austin Osman Spare günümüzde popülerliğini yitirmiş bir sanatçı ve okültist. Londra’da işçi sınıfı bir aileye doğan Spare, 1900’lerin başlarında başarıyı yakalamış; ancak değişen zaman sebebiyle insanların Viktoryan tarzından sıkılması yüzünden kısa sürede unutulmuş ve hayatının çoğunluğunu yoksulluk içinde okültizme adamış birisi.
Uzunca vakit mahallesinde tanıştığı lokal medyum tarafından okült üzerine eğitim aldıktan sonra edindiği bilgilerle kitaplar yazan Spare, 70’lerde ‘Chaos Magick’ olarak bilinecek batı okültizminin temel taşlarından birinin fikir babası olmuş. Çizdiği resimlerde kullandığı semboller ve yazılarıyla, ünlü okültist Aleister Crowley’nin de ilgisini çekmiş ve bir dönem yakınlaşmalarına vesile olmuş; ancak Spare’nin Crowley’ye bir şarlatan gözüyle bakmasından ötürü, yola kendi başına devam etmeyi seçerek yollarını ayırmış.
Normal birisi olmadığı belli Spare’nin, bilinci zinde tutmak üzere aşırı yaşlı veya çirkin insanlarla cinsel birlikteliğe girdiğini söyleyen ya da Crowley’e at dışkısından bir pasta yapıp ezoterik bir tarif olduğunu ileri sürerek yediren birinden bahsediyoruz sonuçta. Ancak deliliğin altında her zaman az da olsa dahilik vardır ve sanat konusunda gerçekten incelenmesi gereken bir şahıs Spare.
Öyle ki söylentilere göre, 1937 yılında, Spare’nin otoportresini bir Alman konsolosluğu satın almış ve Hitler’e yollamış. Hitler’in tabloyu beğenmesi üzerine Spare’e kendi portesini çizmesi için bir teklif yollamış; ancak Spare, Hitler gibi birinin ideallerini sindiremeyeceğini söyleyerek portreyi çizmeyi reddetmiş. Belki kendini mitleştirmeye çalışmış bir dolandırıcı, belki de tarihin en hafife alınan sanatçılarından birisi, bunun üstüne bırakalım sanat tarihçileri kafa yorsun, biz Spare’nin kullandığını ileri sürdüğü okült tekniklerden biri olan otomatik çizimini ele alalım.
Günümüzde okültizm toplum içinde çok nüfuzlu bir uğraş olarak kabul edilmiyor. Gerek bilimsel gelişmelerin elde ettiği başarılar gerek de okültistlerin tutarsızlıkları; insanları bilinmeyen ve ölçümlenemeyen şeylerin aslında olmadığını, henüz anlam verilemeyen olayların sadece bilimin yeterli düzeyde gelişmemiş olmasından dolayı açıklığa kavuşturulamadığına inanılıyor. Kabul etmem gerekir, doğaüstü olaylara şüpheci yaklaşan biriyim ama Goethe’nin Faust’unu okuduktan sonra okült ilgimi çekmeye başlayan bir konu oldu. Ben de internet çağında yaşayan, bilgiye aç her insan gibi, internette rastgele girdiğim sitelerden okült kitap arşivleri indirmeye başladım.
Antik Yunan’da yapılmış ayinlerden, büyülerden ve o dönem yaşayan insanların ölümsüzlük, ruh gibi kavramlar hakkında düşündüklerini anlatan kitaplardan, Satanist kilisenin kurucusu, Anton LaVey’in konuşmaları ve röportajları ve düşünceleri hakkında hem kendi yazdığı, hem de başkaları tarafından yazılmış yazılara ve 70’ler sonrası Amerikan okültislerinin yazdığı, insan bedenlerinin kullanıldığı modern ayin klavuzu derlemelerine kadar birçok farklı kitaba eriştim. Ancak bunca kitap arasından bir tanesi özel olarak ilgimi çekti. Austin Osman Spare’nin ‘The Book of Automatic Drawings’, yani Otomatik Çizimler’i. Spare’yle de bu sayede tanışmış oldum.
Carl Jung, sanatını icra eden bir sanatçının tamamen bilinçli bir şekilde tüm hareketlerini kontrol ederek belirli bir hedefe doğru çarkları döndürebileceğini söyler. Ama asıl inanılmaz olanın anlaşılmaz, içten gelen dürtülere boyun eğen, bir kukla gibi sanatçıyı oynatan yaratıcı güdünün, bilinçaltının bilince taşmasıdır, der. Spare de benzer bir yere getirir yaratıcılığın kaynağının neresi olduğu sorusunu. ‘Bütün önemli sanat eserlerinin, o kaynaktan geldiğine inanıyorum.’ Spare’ye göre bu kaynak, insanların ilham, esin, vahiy, ruhani gerçek olarak isimlendirdikleri yerdir. Sanatçı işini yaparken çalkantılara giren bilinçaltı sayesinde fiziksel olmayan bu dünyaya temas eder ve bilinçli olsaydı yapmayacağı değişimleri eserinde gerçekleştirir.
The Book of Automatic Drawings bu kaynağa ulaşmanın kontrolünü eline aldığını iddia eden Spare’nin, bu teknikle gerçekleştirdiği çizimleri içeriyor. Sigil ismini verdiği kişisel sembolüne odaklanarak kendini transa sokmakla başlıyor bu teknik. İkinci aşamanın bolca pratik istediğini söylüyor Spare. Elin, bilinç kopuk bir şekilde özgürce çalışması için eğitilmesi ve zihnin tamamen boşluk içinde, tamamen kaygı, fikir ve beklentiler gibi fani düşüncelerden uzak tutulması gerektiğini vurguluyor. Jung’un önerdiği aniden bilince taşan bilinçaltı patlamalarının zoraki yoldan elde edilebilir bir versiyonunu çağrıştırıyor teknik.
Tekniği elde etmeden önce yaptığı en iyi illüstrasyonları uzun süre çalıştığı ve daldığı zamanlarda, kendinin ve yaptıklarının farkındalığını kaybettiğinde ortaya çıktığını söylüyor. Bazen bilinci öylesine uzaklaşıyor ki, kendine geldiğinde odası tamamen karanlığa bürünmüş halde buluyor. Bunu bir teknik haline getirmek isteyen Spare, üzerinde yoğunlaşarak kendini trans haline sokabilmek için de okült yöntemleri tartışıyor. Elbette Spare’nin ileri sürdüğü şey bu teknikle tamamen kusursuz şeyler çizilebileceği değil, örneğin bilinçdışı haldeyken çizilen çizgilere sonradan baktığını, çizgiler bir ağacı çağrıştırıyorsa az sayısa kalem darbesiyle bu çağrışımı güçlendirerek onu daha da ağaç yaptığını, hayvan yada bir figürünü andırıyorsa bir kaç eğri veya çember ile onu canlandırdığını söylüyor. Umarım siz de benim kadar keyif alırsınız çizimlerinden.