Geçen gün arkadaşlarımla konuşuyorduk, öldürülen bir kadının ismini söyledi. Son zamanlarda o kadar çok kadın cinayeti haberi duyduk ki “Hangisi?” diye sormak zorunda kaldım. Her gün başka bir ölüm haberi almak, her gün sokakta yürürken başıma gelmesinden korktuğum şeyleri teker teker yaşayan kadınlara şahit olmak, daha da kötüsü zaman geçtikçe bu insanları unutmak çok korkunç. Haluk Bilginer’in başrolünde oynadığı Şahsiyet dizisinde şöyle diyordu: “Unutmak, insana verilmiş en büyük hediyedir.” Gerçekten de öyle mi?
Bir şey bizi rahatsız ettiğinde, genellikle yüzümüzü çeviriyoruz, kendimize bunun bizim problemimiz olmadığını hatırlatıyoruz ya da yalnızca alışıyoruz. Ana Mendieta’nın “Moffitt Building Piece” çalışmasını bu yüzden çok beğenmiştim. Mendieta görmezden gelinene dikkat çekmek istiyordu. Sokağın kenarındaki kan göletini gördüklerinde insanların ne olduğunu sorgulamak yerine iğrenerek başını çevireceğini biliyordu, çünkü öylesi daha kolaydı. Bütün eserlerinde, kadını başrole koydu. Kadınların gücüne ve aynı zamanda kırılganlıklarına dikkat çekmek istedi. Nasıl şiddet gördüklerini, küçümsendiklerini ve öldürüldüklerini ancak bunlar olurken insanların bu sorunu çözmeye çalışmak yerine daha kolay olduğu için görmezden geldiğini anlattı. Çünkü görmezden gelmek; işkence gören, tecavüze ya da tacize uğrayan, öldürülen bir kadını görmekten çok daha kolay… Daha kolay olduğu için de görmek yerine, unutmayı tercih ediyoruz. İşte Şahsiyet dizisi, bize hatırlatmak için çekilmiş.
İzlemeyenler olabileceği için, konuşulacak çok şey olsa da fazla bir şey söylemek istemiyorum. Ancak şunu söyleyebilirim, dizi alzheimer hastası bir adamın Türkiye’nin ilk seri katili olması hakkında. Güzel mesajlar veren heyecanlı bir kurgunun içinde, dizi boyunca insanı düşündüren çok fazla şey söyleniyor. Beni etkileyen çok fazla replik vardı ancak bir tanesi özellikle aklıma kazındı:
“Sen zannediyor musun ki bir tek alzheimer olan sensin? Herkes hasta, hepsi hasta. Yarın bugün bir milli maç olur, herkes her şeyi unutur. Bu millet neleri unuttu, seni mi unutmayacak?”
İnsana unuttuğunu hatırlatmak, görmezden gelmek daha kolay olduğu için çevirdiği başını tutup görmek istemediklerine baktırmak, kolay bir şey değil. Haluk Bilginer Emmy konuşmasında, dizinin yalnızca bir kişinin değil, bir toplumun alzheimer olmasından bahsettiğini söylüyor. İnsan unutur, belki unutmasa yaşayamazdı. Ancak hatırlamak da, en az unutmak kadar insani bir özellik, bize genellikle acı veren bir özellik. Bu yüzden çoğu zaman acı çekmemek için, hatırlamamak için kendimizi güvenli bir baloncuğun içine hapsetmeyi ve unutmayı tercih ediyoruz. Kendi kendimizi hapseden biz olsak da, o baloncuğu patlatacak iğneyi de yine biz elimizde tutuyoruz. Ne yazık ki tutmak yetmiyor. O iğneyi kullanmayı hatırladığımızda, işte tam da o zaman, özgür kalıyoruz.