Merhabalar, Covid-19 sebebiyle evde mahsur kaldığımız şu günlerde malum hepimiz kendimizi bir şeylere verdik. Çoğu öğrenci için pek mümkün olmasa da kendini filmler izlemeye, kitaplar okumaya adayan çok. Salgının ilk haftasını ben de böyle geçirdim diyebilirim, sonra online eğitim denen şeye tutulduk. İlk haftamda okuduğum bir kitaptan bahsedeceğim bu yazımda o sebeple ileride bazı spoilerlar bulunabilir, uyarımı vermiş olayım. Bahsedeceğim kitap geçtiğimiz yıllarda ünlenmiş olan bir Turgut Özakman eseri, Romantika. Adından da anlaşılacağı üzere Romantika; eski moda, eski tarz yaşanan bir aşkı anlatıyor. Bununla beraber 1960-1987 yıllarında geçmesi sebebiyle tarihi bir tarafa da sahip.
Roman Şirin’in bir sabah çalan telefonla uyanmasıyla başlar. Yıl 1987’dir, babası kalp krizi geçirmiştir. Sanat tarihi doçenti olan babası 1960’da görevinden istifa etmiş, kendine kırtasiye dükkanı açmıştır. Evde sessiz ve huzurlu bir tavrı vardır- Şirin’e göre annesinin tüm kaprislerine ve tahriklerine rağmen-, annesi ise baskın ve aristokrat bir kadındır. Şirin bir gece babası ile sohbet ederken, babasının bir öğrencisine aşık olduğunu ve bu olayları şifreli bir şekilde not tuttuğunu öğrenmiştir, annesinin babası ile birlikte hastanede kalmasını fırsat bilip notları arar ve bulur. Şifreyi birkaç gün içerisinde çözer ve aslında roman bu notların okunmasıyla başlar.
Tarihi tarafı sayesinde eski Ankara’ya tanıklık etme fırsatı buluyorsunuz az da olsa. Bunun yanı sıra dönemde yaşanan siyasi ve ekonomik olaylara da değinen kitap kuşak çatışmalarına ve aile dinamiklerine de yer vermiş. Eski şarkılar ve nostalji esintileri dolu bir kitap. Ana konu etrafında dönen bu anlatılar romanı yakın tarihe meraklı, arkadaşlarının değimiyle “vintage” olan benim için daha da çekici kıldı.
Şimdi geliyoruz benim gibi umutsuz romantikleri bağlayan aşk hikayesine. Bu aşk hikayesi biraz enteresan, kafamda oluşturduğu iki soruyla devam edeceğim. İhanete dayalı bir aşk, aşk olduğu için hoş görülebilir ve temiz kalabilir mi? Günümüzde aşkı yaşarken hızlı yaşıyoruz, hızlı tüketiyoruz; bu aşkı değersizleştirir mi ve incelikten yoksun kılar mı?
Sonuçta bu aşk bir ihanet. Ancak buna rağmen o kadar saf yaşanıyor ki her şey (ileride daha çok değineceğim), okurken aklım durdu. Bu aşkı sır olarak saklamayı başardılar ve bana sorarsanız kendilerinden çok hatta başka kimseleri incitmediler. Belki bu benim bakış açımdan kaynaklı olabilir sonuçta ahlaka ve etiğe son derece aykırı bu yaşananlar. Ama burada kitaptan birkaç alıntıyla bu konuda bir fikir belirtmek istiyorum:
Aşk bütünüyle başka bir şey. Onun yasaları çok farklı. Kendine özgü bir ahlakı var.
Aşk gerçekten ayıbı güzelliğe, utancı sevince dönüştürüyormuş.
Bakış açısı gerçekten çok önemli burada, yaşananların yüzde yüz doğru olduğunu da savunacak değilim elbette ama neyle alakalı bunu savunabiliriz ki zaten? Sadece kendimizce uygunluğu hakkında tartışabiliriz. Kendi özel hayatlarında son derece mutsuz insanın çevrelerine minimum zararı vererek yaşadıkları bu aşk bence gayet uygun. Kendine özgü ahlakı içinde, aşk açısından bakarak ben bu fikre varıyorum.
Benim bu aşkı “yasal” bulmamın sebebiyse yaşanış şekli, saf kalabilmesi. Şu bir gerçek ki günümüz dünyası son derece hızlı bir dünya. Günlerimizin nasıl geçtiğinin farkına bile varamıyoruz. Hıphızlı geçip gidiyor, üstüne düşünemiyoruz bile. Hal bu olunca aşk ve ilişkiler de böyle olmuyor mu? Aşkta her şey mübahtır diyip modern dünyamızda alışkın olduğumuz tüketimi ona da yansıtıyoruz. Yavaş giden ilişkiler demode artık; birden bire yaşanıyor aşk ve yine ne olduğunu anlayamadan bitmiş ve gitmiş oluyor. Bu kitabı okurken anladım ki aşk incelik istiyor, giz istiyor. Ancak bunlar olunca kayda değer oluyor, nasıl olduğunu anlayabiliyorsunuz. Bahsi geçen aşkın kahramanları acele etmiyorlar aşklarını yaşamak için, birbirlerini sindire sindire ilerliyorlar ve saf kalıyorlar. Sevgileri ve saygıları da onlarla beraber saf kalıyor; öyle ki yıllar içinde sadece bir kere ciddi bir münakaşaya tutuşuyorlar. Sevgiyi yudum yudum içen Arzu ve Doğan hoca her türlü sıkıntıya ve zorluğa rağmen huzurlu olmayı başarıyorlar.
Çünkü tapınma gibidir aşk da telaşa gelmez hiç
Bir gün “aşk ihtilaldir” demiştiniz. Bu sözün anlamını şimdi anlıyorum. Aşk gelince, gerçekten yeni bir dünya kuruluyormuş. İçimde varlığından haberli bile olmadığım yeni duygular keşfediyorum. Eskiden göl balığıydım, artık akıntıya karşı yüzen bir sazanım.
Salgın sebebiyle evde kalmamız sonucu ilişkiler ve aşk da biraz romantika oldu denebilir; mesafelerin etkisiyle daha yavaş giden ilişkilerin parçası haline geldik diye düşünüyorum, tam bu dönemin başında bu kitabı okumuş olmam da evrenin bana küçük bir cilvesi olsa gerek. İçinizde salgın sebebiyle benzer tecrübeler yaşayan illa ki vardır. Ne diyorsunuz peki bu aşk mazur görülebilir mi? Aşkta her şey mübahtır diyerek en başta heyecanı tüketiyor ve Romantika’daki gibi bir huzurun, uzun soluğun önüne geçiyor muyuz?
Kaynakça
1000kitap. (2020, Nisan). 1000kitap.com: https://1000kitap.com/romantika–4257/
Okumak Hayattır. (2017, Temmuz). Sevimli Kitaplar, Blogspot: http://sevimli-kitaplar.blogspot.com/2017/07/romantika-turgut-ozakman.html
Özakman, T. (2000). Romantika. Ankara: Bilgi Yayınevi.