Matematik Dedektifleri: Papağan Teoremi

Klişe konulardan, birbirine benzer karakterlerden sıkıldıysanız ve bir eşi daha olmayan bir kitap arıyorsanız; Papağan Teoremi sizin için ideal olabilir.

Papağan Teoremi, 1940’ta Cezayir’de doğup, geçtiğimiz sene hayatını kaybeden matematik tarihi profesörü Denis Guedj tarafından kaleme alındı ve şimdiye kadar yirmi dile çevrildi. Kitabın böyle büyük bir coğrafyaya yayılması; okuyuculara matematik başta olmak üzere tarih, felsefe, edebiyat, din gibi birçok alana; ilgi çekici karakterlerle ve polisiye bir olay örgüsüyle çok farklı bir yolculuk sunmasından gelmekte. Zira; Guedj’e kadar kimsenin aklına matematiği bir cinayet, bir papağan, kulakları duymayan bir çocuk ve felsefe okumuş seksen dört yaşındaki bir adamla anlatmak gelmemişti.

Haylaz bir eski dosttan gelen gizemli bir mektup karşısında nasıl davranırdınız? Hem de mektubun gelişinden çok kısa bir süre sonra o arkadaşınızın ölüm haberini alırsanız? Seksen dört yaşında bir kitapçı olan ve tekerlekli sandalyesinde sakin bir yaşam süren Mösyö Ruche’nin hayatı, işte o mektuptan itibaren engellenemeyecek bir şekilde hareketleniyor.

Mektubu gönderen, Ruche’nin bir zamanlar üniversitede felsefe öğrenimi gördüğü zamanlarda sahip olduğu, ama ikinci dünya savaşının ardından iletişiminin koptuğu okul arkadaşı; matematikçi Elgar Grousrouvre. Bu eski dost, mektubunda; tanıdığım tek kitapçı dediği ve hala en yakın arkadaşı olarak gördüğü Ruche’ye çok meşakkatli yollarla elde edilmiş, birbirinden değerli kitaplarla dolu kitaplığını göndereceğini haber vermektedir. Matematik dünyasının üstesinden yüzyıllarca gelemediği iki denklemi çözmüştür ve birilerinin bu çözümlerin peşinde olduğunu ima ederek endişeli olduğunu söyler. Kitaplığı göndermesinin nedeni de sözde, kendisi yok olsa bile onca kitabı toplarken verdiği emeğin heba olmasını istememesidir. Bu da sebeplerden biri sayılabilir belki ama asıl neden; mektubun barındırdığı gizli işaretlerle iz sürüp, kütüphaneden faydalanarak kendisinin bahsettiği denklemleri keşfettirmektir.

İlk günlerde Ruche mektuba pek anlam veremez ve bunun saçma bir şaka olup olmadığı konusunda emin olamaz; ta ki arkadaşının bir yangında can verdiği haberini alana kadar. Böylece yaşlı adam; o zamana kadar pek de sevmediği matematiğe hızlı bir dalış yapmış olur ve hem mektubun içerdiği şifrelerle onca efsanevi kitabın sayfalarının arasında İranlı Ömer Hayyam’dan İtalyan Niccolo Fontana Tartaglia’ya, Fransız Pierre Fermat’tan, İsviçreli Leonhard Euler’a kadar engin bir dünyada masalsı zamanlar geçirir; hem de arkadaşının ölümünün, bir intihar mı, ecel mi yoksa cinayet mi olduğunu aydınlatmaya çalışır.

Mösyö Ruche neyse ki bu çabasında yalnız değildir. Yardımcıları; evin diğer sakinleridir ve her bir karakter birbirinden dikkat çekicidir. Bayan Perrette Liard, Liard’ın evlatlık oğlu sağır Max ve ikiz çocukları Lea ile Jonathan ve en zor matematik formüllerini bile ezbere bilen papağan Nofutur.
Bu esnada, romanın pedagojik bir roman olduğunu da söylemeliyiz çünkü ekibin yarısından çoğunu çocuklar oluşturuyor. Özellikle en küçük çocuk olan Max karakterinin altının çizildiği kitapta, Max’in olaylara olan merakı, başarıya ulaşacaklarından emin olması, Nofutur’a duyduğu sevgi ve matematiğe gösterdiği ilgi diğer karakterlere de yansımış durumda.
Papağan Teoremi, matematiği kullanarak; hayatın karşımıza çıkardığı problemleri çözmemize olan inancımızın ne kadar önemli olduğunu çok akıcı bir dille anlatıyor. Öyle ki siz de her bir bölümde aynı ekiptekiler gibi daha çok sabırsızlanmanıza rağmen sonunda amaca ulaşılacağına inanıyorsunuz.
514 sayfalık bu doyurucu kitap, sizi yüzlerce bilim insanıyla unutamayacağınız bir şekilde tanışmaya ve özgün bir dedektiflik macerasına konuk olmaya çağırıyor.

Leave a Reply