Soyut Resmin Yaratıcısı: Wassily Kandinsky

Wassily Kandinsky, 1866’da Moskova’da doğdu. Babası zengin bir çay tüccarıydı. Babası çizime, annesi de müzik ve resme oldukça ilgiliydi. Rus ve Alman masalları dinleyerek, piyano ve çello dersleri alarak büyüyen Kandinsky’ye sanatçı ruhu yavaş yavaş işlenir. Müzelerde gördüğü resimleri yapabilen, renklere karşı oldukça duyarlılık gösteren bir çocukluk yaşadı. 1885 yılında Hukuk Fakültesine yazılan ve oldukça iyi notlara sahip olan parlak bir öğrenciyken, “ruhsal ihtiyacımı tatmin edebilecek tek unsur” dediği sanat hayatında baskın gelince sanat üzerinde yoğunlaşmaya başlar. Özellikle 1896 yılı, Kandinsky’nin ileride hem gerçek bir sanatçı olmasının hem de soyut sanatın peşine düşmesinin temelini atar çünkü o yıl kendisini etkileyen üç önemli olay olmuştur: Birincisi, Kandisky’nin empresyonist Monet’in ünlü “Haystack” (Saman Yığını) tablosuyla karşı karşıya geldiğinde duyduğu etkilenmedir. Resimdeki objesizlik, onu büyüler ve ona şöyle bir yorum yaptırır: “Bu resim bütün fantezisiyle, bütün büyüleyiciliğiyle kendini bana sundu. İçimde ilk kez bir tabloda mutlaka bir nesne bulunması gerektiğine dair şüpheler doğurdu.” İkincisi Wagner’in “Logenhrin” dramının temsilini izlemesidir. Kandinsky, bestecinin yapıtından çok zevk alır; çünkü Wagner’in renk ve sesi sentezlediğini düşünür ve yapmak istediğinin de bu olduğuna karar verir.  Üçüncü olay ise atomun parçalara ayrılmasıdı; bu keşif gerçek olanın kesin ve mutlak somutluğunu yıkmıştır.

Kandinsky’nin en parlak yılları 1909’dan sonra başlar. Sanatçı bu tarihten itibaren yapıtlarını soyuta doğru ilerleyiş olarak görür ve üç evreye ayırır: “Doğaçlamalar”, “İzlenimler” ve “Kompozisyonlar”. Ona göre, doğa ve biçimler, insan ruhunu yükseklere çıkaracak yolu tıkayan engellerdir. Bu yüzden biçimler tamamen ortadan kaldırılmalıdır. İnsan ruhu böylece hayal gücünü ses ve renklerle besleyen yaşam akışının mükemmel özgürlüğüne ulaşabilecektir. Kandinsky bu fikirlerini, geniş kapsamlı olarak “Sanatta Tinsellik Üzerine” adlı kitabında anlatır. O, evrensel ruhun nefesini çizmeye çalışmaktadır. “Güzellik, ruhsal ihtiyaçtan doğar. Ruh bir piyanodur. Renkler bu piyanonun tuşları, gözler ise tellerine vuran çekiçleridir. Sanatçı da, o veya bu tuşa basarak insan ruhunu titreten eldir.” der.  Bu bağlamda kendine yakın bulduğu sanatçı arkadaşlarıyla, “Mavi Atlı” grubunu kurar. Ardından kuramsal çalışmalara ağırlık verir; enstitülere ve fakültelere destek sağlar, Bauhaus’ta ders verir. Savaş yıllarını, Paris’teki evinde çalışmalarını sürdürerek geçirir ve 1944’te vefat eder.

Modern resmin öncülerinden biri sayılan Kandinsky, 20. yüzyıla damgasını “soyut resmin yaratıcısı” olarak vurmuştur.  Ona göre renk, çizgi ve biçim, nesneleri resmetmek yerine; bir duygu ya da düşünceyi anlatan görsel bir dil ortaya çıkartmak için kullanılmalıdır.

Leave a Reply