Mevsimlik işler, karavan, karavan parkları, akan bir dere ve tıka basa dolu sırt çantaları dendiğinde aklınızda Into the Wild, 303 ya da Wild’ın gelmesinden daha doğal bir şey olamaz herhalde. Ancak altmışlarında bir kadının göçebe hayatından izlere tanık olduğumuz bir saat kırk beş dakika boyunca Nomadland bize farklı bir hikaye sunmayı başarıyor.
Aslına bakarsanız, birlikte anılabileceği diğer filmler ile benzer yanları yok değil; travma ve kayıplar filmin başkarakteri Fern’in göçebe hayatında önemli bir yere sahip. Film boyunca karşılaştığımız pek çok göçebe, uyum sağlayamamış, hayatlarında iz bırakan acılarla mücadele eden kimseler. Fern’in hayatını değiştiren ise 2008’deki büyük buhranın yıkıcı sonuçları.
Yukarıda isimlerini verdiğim filmlerden birini bile izlemişseniz eğer film boyunca sonuna kadar çabalamayı ve daha uzaklara gidip aşkın olmanın coşkusunu bir kez olsun hissetmişsinizdir. Bu film ise size sadece o hissin bir esintisini vadedebilir.
Bir göçebe nasıl olur da uzaklara gidemez? Sahip olduklarımızı kaybedersek ve eğer onlara hayat boyunca sıkı sıkıya bağlı kaldıysak belki. Hem de sonuç, ödenen bedel ne olursa olsun. Mutsuzluk, yoksulluk, hastalık. Bir şehre, sokağa, sessiz sakin uzanan toprağa bakan evin balkonuna kök salmışsa biri, sevdiği her şey elinden alınmış olsa da, baharı orada bekler.
Chloé Zhao’nun gerçekçi kamerasından çıkan bu film pek çok sinemasever için yeri ayrı olan filmler arasına girecektir. Bazı filmlerde, gerçeği öylesine kapsar ki, aradığınız her şeyi bulur, görmek istediğiniz her şeyi görürsünüz. Hayatın öyle içindendirler ki kendi gerçekliğinizi filme yansıtabilirsiniz. İster politik bir eleştiri, ister bir aşk öyküsü, ister varoluşun acılarını, neyi isterseniz görebilirsiniz. En azından benim için Nomadland böyle hissettiren değerli filmlerden biri oldu.
Frances McDormand’ın harika oyunculuğunu uzun uzun övdüğümü varsayın çünkü eğer cidden övmeye başlarsam yazının şu ana kadarki uzunluğunu en az ikiye katlayacaktır. Onun oyunculuğu olmasa filmin bu kadar iyi olmayacağına eminim. Frances McDormand’a yönelik sevgim ve saygım o kadar çok ki, gelmiş geçmiş en iyi oyunculardan biri olduğunu söylemek kesinlikle cesur bir söylem olmaz. Ayrıca, eğer siz de Frances McDormand’ın oyunculuğunu ve bu filmi sevdiyseniz dört bölümlük mini dizi Olive Kitteridge’i de izlemenizi tavsiye ederim. Onu da seveceğinize –neredeyse- eminim.
Bu yıl En İyi Film, En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Yönetmen ödülleri ile Oscar Ödülleri’ini toplayan Nomadland, kesinlikle bir şans vermeniz gereken filmlerden…
Kullanılan Kaynaklar: