Woody Allen’ın yönetmenliğini ve senaristliğini üstlendiği filmde, “Midnight in Paris” , dünyanın en romantik şehirlerinden biri olan Paris başrolde. Filmin Paris’in meşhur caddelerinden, müzelerinden (Louvre) ve en güzel sokaklardaki cafelerinden kareler sunarak başlaması filmi keyifle izlenir hale getirmeyi başarıyor. Filmde başrolde olan aşk şehri Paris’in yanı sıra, romantik komedi filmlerinin aranan yüzlerinden Owen Wilson ve Rachel McAdams yer almakta. Owen Wilson, filmde Gill adında Paris’in eski zamanlarında yaşamak isteyen, hayalperest bir yazarı canlandırırken, Rachel McAdams, anne ve babasından dolayı lüks yaşam tarzına önem veren ve nişanlısı Gill ile ortak zevkleri paylaşmayan Inez adında şımarık bir kadını canlandırıyor.
Gill ve Inez evlilik hazırlıkları yaparken, Inez’in babasının işlerinden dolayı Paris’e gelmesi bu iki zıt karakterli çiftimizin ilişkilerinin geleceğini de etkileyecektir. Gil’in fikirlerini, hayallerini çok fazla önemsemeyen ve arkadaşları olan bir başka çiftin yanında Gill’in düşüncelerini paylaşmasından rahatsızlık duyan Inez, Paris’in lüks restorantlarında, gece kulüplerinde arkadaşları ile eğlenirken, Gill en çok sevdiği bu şehirde her geceyarısı, eski bir arabayla geçmişte yaşayan bibirinden ilginç ünlü yazarlarla ve ressamlarla birlikte zamanda yolculuk yapar. 1920’li Paris de Ernest Hemingway, F. Scott Fitzgerald, Zelda Fitzgerald, Gertrude Stein, Pablo Picasso ve Salvador Dali ile tanışması Gill’in yaratıcılığını daha da geliştirmektedir. Hemingway sayesinde Adriana adlı güzel, çekici bir kadınla tanışması onunla birlikte 1920’lerden daha da eski zamanlara yolculuk etmesi, aslında kendisini bir gerçekle yüzleştirir. Adriana 1920’li Paris’de yaşarken, Gill’in yaşamak istediği zamanda, bu güzel çekici kadın daha da eski bir zamanda yaşamak ister. Gill böylelikle, tutku duyduğu bu kadına veda etmek zorunda kalır. Acaba Gill, yağmur yağarken Paris’in daha güzel olduğu düşüncesini paylaşabilceği bir kadınla hayatına devam edebilcek midir ?
Filmin konusunun ilgi çekici olmasının yanı sıra, filmde Adriana karakterini canlandıran Marion Cotillard’ın ve Salvador Dali’yi canlandıran Adrien Brody’nin oynaması ve karakterleri naif bir şekilde yorumlamaları, filmi izlemeyi cazip kılan faktörlerden biri. Filmde süpriz bir isim, Carla Bruni, yer alsa da filmde olmasa da olur dedirten bir perfomans sergiliyor. Woody Allen’ın sürükleyici ve eğlenceli bir senaryo yazmış olması ve tabi ki Paris’in en güzel yerlerinde yaptığı muhteşem çekimler, filmi büyük bir zevkle izlenir kılıyor. Filmde kullanılan Fransız müzikleri, özellikle Edith Piaf’ın seslendirdiği şarkılar, Paris’in eski zamanını gerçekçi bir dille anlatmayı başarıyor.
Ömür Gedik’in (Hürriyet Gazatesi yazarı) dediği gibi Woody Allen’dan bir Paris Güzellemesi izlemek isterseniz ve sinemada fantastik, romantik komedi tarzını seviyorsanız bu filmi izlemenizi kesinlikle tavsiye ederim.