Geçtiğimiz aylarda gerek sorumluluklarım gerekse sosyal hayatımdan dolayı çok fazla düşündüğüm ve etrafımdaki her şeyi, herkesi dağılmamaları adına sıkıca bir arada tutmaya çalıştığım bir dönemim olmuştu. Bu süre içerisinde Epiktetos’un da dediği gibi bana ait olmayan ve hayatımdan çıkıp gitmesini kontrol edemediğim bir arkadaşım Epiktetos okumamı söylemişti ve ben de onu dinleyerek kütüphaneden Kılavuz Kitap‘ı almıştım. Epiktetos’un kendisiyle veyahut felesefesiyle tanışmam işte böyle başladı.
Gençliğini Epaphroditos’un kölesi olarak geçiren Epiktetos bu süreç içerisindeyken mutluluğu elde etmenin yollarını aramakta olan stoacı felsefeyle ilgilenmeye başlar. Kurduğu felsefe okuluna, değer gören düşüncelerine, ününe rağmen sade bir hayat tarzı benimseyen Epiktetos bir eser ortaya koymaz ve tüm düşünceleri öğrencisi tarafında kaleme alınırken söylediklerinde bir doğruluk payı hala bulunmaktadır. Etrafımızdaki her şeyi kontrol edebildiklerimiz ve edemediklerimiz olarak ikiye ayırır Epiktetos. Bunu ise olan olmuş, böyle gelmiş böyle gider, kader gibi geçiştirici cümlelerle değil de daha mantıksal ve çözüme yönelik bir düzlemde yapmakta bence. Bir insan doğduğu sınıfı, akademik başarısını, ailesini, hayatındaki arkadaşlarını veyahut ekonomik durumunu sadece bir noktaya kadar kontrol edebilirken düşünceleri, olaylara olan bakış açısı tamamen o kişinin elindedir. Epiktetos kontrol edemediklerimizin bize ait olmadığını, kontrolümüzün altında olan şeylerin ise bize ait olduklarını belirtir ve ona göre bize ait olmayan şeylerin bizi üzme yetisi de olmamalıdır. Bu bakış açısını kendime uygulamayı denediğimde bana ait olmayan ve kontrol edemeyeceğim bir şeyi değiştimek yerine bana ait olan düşüncelerimi değiştirirerek onun beni mutsuz etmemesini hatta mutlu etmesini sağlayabileceğimi fark ettim. Bunun en bilinen ve klişe olan örneklerinden biri ise sınav sonucuydu. İyi olmayan bir sınav sonucu için kendimi hırpalamak yerine sonuca olan bakış açımı değiştirip bunun hatalarımı öğrenmemin bir yolu olarak görebildim. Hayatımda beni üzen birini değiştirme imkanım yoktu ama onun böyle olduğunu kabullenerek değiştiremeyecğim bir şeyin beni üzme etkisi olmadığını kendime tekrarlayabilir ve kişiyi değil düşüncelerimi değiştirirek mutluluğa bir adım daha yaklaşabilirdim. Epiktetos ise kendi kitabında bu düşünceyi ölüm korkusunu örnek vererek açıklar. Bazı filozofların ölümden korkmadığını söyler ve ölümü korkutucu kılan şeyin aslında ona yüklemiş olduğumuz “korku”, “dehşet”, “belirsizlik” gibi anlamlardan ötürü olduğunu belirtir. Nitekim ölümü bir “dinlenme”, “yolculuğun sonu” gibi gördüğümüz zaman ona dair olan korkumuzun azalacağını hatta yok olacağını söyler. Yani ona göre odaklanılması, değiştirilmesi gereken şey olay değil, ona dair olan bakış açımızdır.
KAYNAKÇA
Epiktetos-Kılavuz Kitap