GB: Bize kendinizden ve eğitim hayatınızdan bahseder misiniz?
Yaşar: Ankara’yı çok seven bir Ankaralıyım. İlkokul ve ortaokulu Tevfik Fikret İlköğretim Okulu’nda okuduktan sonra Ankara Atatürk Anadolu Lisesi’ne geçtim. Bilkent’e başlamadan önce AFS Öğrenci Değişimi Programı ile bir sene Amerika’da, Amerikalı bir ailenin yanında yaşadım ve liseye devam ettim. Bilkent Hukuk’tan 2012 yılında mezun olduktan sonra Paris’te, Panthéon-Assas Üniversitesi’nde uluslararası ticaret hukuku master’ı yaptım. İlkokuldan beri birçok sporu ve müzik aletini denedim, sporda ve sanatta pek yetenekli değilimdir ama müzik ve spor sayesinde Amerika’da ve Avrupa’da yeni yerler görme ve ilginç insanlarla tanışma fırsatım oldu. Artık İstanbul’da yaşıyorum ve avukat olarak çalışıyorum.
GB: Hukuk bölümünü seçmenizin sebebi neydi?
Yaşar: Hukuk fakültesini seçerken avukat olma amacıyla seçmedim. 16 yaşımda bu kararı verirken, yaşımın hayatımın devamında yapacağım işi seçmek için çok küçük olduğunu düşünüyordum ve mezun olduktan sonra birçok farklı alana yönelebilmeme imkan verecek bir diplomam olsun istiyordum. Mühendislik ve doktorluğa hiçbir ilgim yoktu, okumayı ve yazmayı da çok severim. Sonunda benim için en ideal bölümün hukuk olduğuna karar verdim.
GB: Lisans öğreniminiz için Bilkent’i seçmenizin nedenleri nelerdi?
Yaşar: Bilkent’te büyüdüm, kampüsü çok seviyordum, başka bir okula gitmeyi neredeyse hiç düşünmedim. Üniversite sınavında tek tercih yaptım.
GB: Keşke başka bir bölüm yazsaydım dediğiniz ya da hukuk yazdığınıza pişman olduğunuz oldu mu?
Yaşar: Hukuk fakültesini tercih etmemin ne kadar bilinçli bir karar olduğu tartışılabilir, ama her geçen sene hem okulu hem de fakülteyi daha çok sevdim. “Keşke başka bir okul/fakülte seçseymişim” dediğim hiç olmadı. Pek tabii sevmediğim dersler, sinirlendiğim hocalar oldu. Her halükarda Türkiye’de Bilkent’e alternatif bir hukuk fakültesi bulunduğunu düşünmüyorum.
GB: Bilkent içinde veya dışında hangi kulüp ya da topluluklarda rol aldınız?
Yaşar: Üniversiteye kadar farklı okul ve kulüplerin yüzme, basketbol ve voleybol takımlarında spor yaptım, bando ve orkestralarında çaldım. Bilkent’te ilk senemde Model Birleşmiş Milletler (MUN) kulübüne üyeydim, 2009’da Harvard MUN Konferansı’na katıldık. İkinci senemde Exchange Student Network ekibinde görev aldım. Paris’te master programımın sosyal faaliyetler koordinatörü oldum, okulumdan öğrenciler için partiler/yemekler ve Paris içinde turlar düzenledik. Master yaparken ayrıca Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın farazi dava yarışması olan European Law Moot Court Competition’a (ELMC) katıldım (Bütün hukuk fakültesi öğrencilerine en azından bir Türk veya yabancı farazi dava yarışmasına katılmalarını öneririm).
GB: Neden avukat olmayı seçtiniz/özellikle ticaret hukuku alanı?
Yaşar: Profesyonel hayata başladığımdan beri ağırlıklı olarak rekabet hukuku alanında çalışıyorum. ELMC’ye katıldığım sene farazi dava, tesadüfen bir rekabet hukuku dosyasıydı. Takımımla yarı finale, ardından da finale kaldığımızdan altı aylık bir süreçte bir rekabet hukuku avukatı gibi dosya üzerinde çalıştım, rekabet hukuku avukatlarıyla tanıştım. Farazi de olsa rekabet hukuku avukatlığını çok sevdim. Bilkent’te de rekabet hukuku en sevdiğim derslerdendi. Sonuçta Türkiye’ye döndükten sonra bu alana yönelmeye karar verdim.
GB: Bilkent’in, özellikle avukatlıkla ilgili olarak size kattığını düşündüğünüz bir şey var mı?
Yaşar: Bilkent’in “avukat” değil, “hukukçu” yetiştirdiğini düşünüyorum. Bilkent’te dersleri titizlikle takip eden her öğrenci çok sağlam bir hukuk bilgisi temeline sahip olabilir. Türk eğitim sisteminin ezbere dayanan sisteminden uzaklaşmaya çalışan sınırlı sayıda hukuk fakültesi arasında yer alıyoruz. Bu sayede çalışma hayatımda okulda öğrenmediğim konular veya problemlerle karşılaştığımda, çözüm yolu ararken okulda edindiğim temelden hareketle yolumu bulabiliyorum. Yüksek lisans eğitimim sırasında da bu avantaja sahip olduğumu hissediyordum. Bilkent’te AB hukuku ve uluslararası hukuk açısından da bu sağlam temeli ediniyoruz.
GB: Bilkent’te hiç unutamadığınız bir anı var mı?
Yaşar: 15 yıl Bilkent’te yaşamış bir insanın Bilkent’te binlerce unutamadığı anısı oluyor. Mesela fakültedeki en yakın arkadaşlarımdan biriyle, V Binası’nın önünde arabama çarpıp arabaya ciddi hasar vermesi sonucunda yakın arkadaş olduk. Nasıl oldu biz de anlayamadık. Arkadaş grubumuzda halen bazen masaya yatırılan bir konudur.
GB: Mesleğiniz dışında hobi olarak neler yaparsınız?
Yaşar: Çalışmak dışında en sık yaptığım iki aktivite seyahat etmek ve piyano çalmak. Çok yoğun çalışıyorum, fırsat buldukça birkaç gün için İstanbul’dan kaçıp yeni yerler keşfetmek hem fiziksel aktivite yapmamı sağlıyor, hem de bu seyahatlerin beynimi dinlendirdiğini hissediyorum. Piyano çalmaya da bir sene kadar önce, beş yıllık bir aradan sonra yeniden başladım. Muhteşem bir ruhsal dinlenme yöntemi.
GB: Son olarak, şu anda hukuk fakültesinde okuyanlara meslek seçiminde dikkate alacakları tavsiyeleriniz nelerdir?
Yaşar: Kendi deneyimlerimden yola çıkarsam, verebileceğim tek tavsiye sevdikleri mesleğe/alana yönelmeleri. Bir hukuk fakültesi mezunu gazetecilik de yapabilir, felsefe profesörü de olabilir, uluslararası ilişkilere de yönelebilir, kısaca avukat veya hakim olmak zorunda değildir. Sevmeden, istemeden avukatlığa veya sevilmeyen bir alana yönelmek insanı çok çabuk yıpratan ve profesyonel hayatı çekilmez hale getiren bir durum. Bazı meslektaşlarımda bu bıkmışlığı gözlemleyebiliyorum. Bir de tabii insan fakülteden mezun olduğunda hani mesleği/alanı seçmek istediğini bilmiyor olabilir, bu durumda farklı alanlar deneyip farklı işlerde çalışmaktan da korkmamak lazım. Boş durmadığımız müddetçe yapılan her iş kazançtır ve bize en azından ne yapmak istemediğimizi gösterir.
GazeteBilkent olarak Ayşe Gizem Yaşar’a teşekkür eder, hayatında başarılar dileriz.