Bu bir köşe yazısı ya da mektup değildir. Haklı ve suçluyu tayin etme çabası hiç değil. Sadece, algımla oynadığım küçük bir oyundur. 4 gün oldu. Market ihtiyacı haricinde evden hiç çıkmadım. Kalabalığın sesini duymadığımdan değil, halka uygulanan şiddeti haklı bulduğum ya da görmezden geldiğimden hiç değil… İnsanın, doğru zamanda, doğru şey için, doğru yerde olması gerektiğine inanırım.
Anlamaya çalışıyordum. Neden?, Ne için yükseliyor sesler?
Birkaç ağaç için olamaz. Bizler ki ormanlık alanı kesip tarım yapan millet…Bizler ki atadan kalma bahçeli evini müteahhite verip iki daire kapan.İstanbul’ un dokusu bozulacak korkumuzdan olamaz. Bizler ki yıllardır taşı toprağı altındır diye İstanbul’ u talan ettik, sessizce.Kafeteryaya giderken arabayı bırakacak yer oluyor diye, şehrin en güzel köşelerinde kurulan otoparklara ses etmedik. Polisin uyguladığı şiddete tepkidir diye düşündüm sonra ancak sanmam. Bu millet, kutlamalarda, bayramlarda az dayak yemedi.
Daha dün, emek yıkılırken sanatçıları hırpaladı aynı polis. Ses etmedik. Sebebi bugün Reuters muhabiri Birsen Altaylı sorularından sonra Başbakan Erdoğan’dan fırçayı yiyince anladım. İnsanlar Başbakan Erdoğan’dan bıkmış, tepkileri, haykırışları sadece ona.
Ak Parti’ye, yasaklara, Başbakan Erdoğan’ın söylemiyle düzenlemelere bile değil inanın.
Sadece O’na.
Dört gündür sosyal medya ve dış basını dikkatle takip ediyorum. Aldığım notlardan yola çıkarak, tüm aktörlere iki çift lafım var.Sorularım var, kendime, bu topraklarda birlikte yaşadığım insanlara. Tekrar sorup, cevaplamamız gerektiğine inandığım sorular…
Medya!
Görünen o ki patronları sessizlik kararı almış olmasına karşın, çoğu medya çalışanının aklı ve kalbi Taksim’de.Hatta içlerinde Kanal D’nin Ankara Temsilcisi Erhan Karadağ gibi fiilen alanda olanlar var. İyi hoş da, medya bizler gibi sesini sokaklarda duyursun diye mi var?Sokaklara halk yeter, medya çalışanı basın kartı üsten olmadan çıkmasın sokaklara, evinden takip etsin. Fikrimce…Dedim ya, insan doğru zamanda, doğru şey için, doğru yerde…Patronları korkuyor, olası kayıpları büyük olur. Peki medya çalışanı neden korkuyor? İşini çok seviyor da kaybetmek istemiyor diyeceğim ama işini yapmıyor ki! Hiç kızarmadan işini yapan tek meslektaşları Birsen Hanım’ı alkışlamakla yetiniyorlar.Ne yazık ki geriye tek bir ihtimal kalıyor. Ne olur söyleyin, ne kadar kazanıyorsunuz sevgili medya çalışanları?
Yine notlarımdan…Alandan bir kare gördüm, duvarda “Polis simit sat, onurlu yaşa” yazıyordu.! Aktörlerden diğeri, muhalefet!CHP haricinde ortalıkta gözüken yok göründüğü kadarı ile. CHP’nin de doğru yer sorunu var ama ondan evvel notlardan bir alıntı daha yapayım. 1 Haziran, CHP Kadıköy’de miting düzenliyor. Niyet oradan da Taksim’ e geçmek. Ünlü isimler de dahil herkes, CHP mitingi iptal et, Taksim’e gel diyor.Bu bir sivil direniş, partini karıştırma diyor, yalvarıyor insanlar Twitter üzerinden. ‘Şunu yapma ki oy vereyim sana’ hissi o yüz kırk karakterden okunuyor ne yazık ki. İnanılır gibi değil. Halk, adı Halk Partisi olan partiye ne yapması gerektiğini söylemek zorunda kalıyor.Gelelim doğru yer sorununa. CHP’nin olaylar sırasında miting ile ne işi var? Alanda ne işi var? Yine söylüyorum, sokaklara halk yeter. Halk sizlere mecliste muhalefet edin diye oy veriyor. Sizler muhalefet etmeyi yalnızca meclis dışında becerebildiğinizden bugünlere gelmiş olabilir miyiz acaba Sayın Kılıçdaroğlu?
Peki ya, yeni anayasa için oluşturulan komisyondaki üyelerinizden olan Süheyl Batum,
Bilkent Üniversitesi de dahil komisyon çalışmaları dışında her yerde bulunduğundan olabilir mi? Yüce Önder Atatürk’ ün temellerini attığı, adında Cumhuriyet ve Halk gibi iki mühim kelimeyi bir arada bulundurduğundan partinize yıllardır destek veren insanları hayal kırıklığına uğratmanızdan? Başbakan Erdoğan’ın ‘ötekileştirdiği’ yarımızı ve şu günlerde yanında olduğunuz mesajını verdiğiniz sokaktaki insanları bu iktidara mahkum ettiğinizden olabilir mi?
Şimdi lafım bize.
Tam bu satırları yazarken halkın medya kuruluşları önünde topladığı haberleri başladı. Eğer birkaç hafta sonra yine ekran başında dizilerin başlamasını bekleyeceksek, köşe yazarlarımızın, muhabirlerimizi retweet edeceksek, hiç gitmeyelim oralara kadar. Muhalefete sorduğum soruları sormayacaksak, bugünlere gelmemize sebep eksik, yanlış tüm organları sorgulamayacaksak, hiç başlamayalım, kanamayalım, nefessiz kalmayalım meydanlarda. Meydanlarda olan insanları anlamadığımdan, haddime de değil ancak onaylamadığımdan değil… Yalnizca bilelim, anlayalım, değsin istiyorum.
Kimi dostum, arkadaşım olan meydanlardaki herkesten rica ediyorum. Eve dönüş günü bir düşünün. Düşünün ki ileride bu günleri anı diye değil tarih diye anlatabilesiniz.
Şimdi, Tanrı sizi korusun.
Bitirmeden…
Bilkent Üniversitesi’nde öğrenci olduğumu bilen dostlarım başka üniversiteleri emsal göstererek bizim rektörün yaklaşımı ve olası sınav erteleme hususundaki kararını soruyor.
Kendisi mühendis olduğundan hesabı kuvvetlidir dedim. Bir de dans stüdyosunda tabldot kafeterya hizmeti veriyor.
Yazan: Orhan Kavas