“Mustafa Kemal Atatürk’ü sevmeyende Allah korkusu yoktur.”
Kemal Kılıçdaroğlu grup toplantısında sarffetti bu sözleri; yani planlanmış büyük ihtimalle çalışılmış bir metinden bir parçaydı bu cümle.
CHP’nin mütedeyyin kitleyle barışmasının ve müslümanlığı gericilik olarak görmeyi bırakması hem kendi siyasetlerini hem de Türkiye siyasetini olumlu yönde etkileyecektir. Fakat bu kitleyle barışmanın ve dinin CHP nezdinde normalleşmeye başlamasının Atatürk üzerinden yapılmasının doğru olup olmadığı tartışmaya açıktır.
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun (hatırlayamayanlar için: CHP’nin ve MHP’nin çatı adayı) aday gösterilip dindarlığının vurgulanması, Eminönü’nde Atatürk için mevlid okutulması, partiye Mehmet Bekaroğlu gibi dini hassasiyetleriyle öne çıkan siyasetçilerin davet edilmesi, parti merkez binasına mescit açılması gibi faaliyetler CHP’nin son dönemlerde attığı adımların bazıları. Peki atılan bu adımlar samimi ve kalıcı mı yoksa günlük siyasi şartların gereği olarak atılan siyasi adımlar mı? Örneğin geçen yıl Atatürk mevlidinde en ön safta olan Muharrem İnce’nin bu yıl merkez binada açılan mescide parti binası ibadethane değildir açıklaması neyin göstergesidir? CHP seçmenini özellikle de ‘laik teyze ve amcaları’ bu değişime ikna edebilmek mümkün olacak mıdır? Öte yandan mütedeyyin kitleler CHP’yi samimi olsalar dahi ikna edici bulabilecekler mi? Bu soruların cevabını önümüzdeki yıllarda öğreneceğiz.
Asıl irdelemek istediğim konu ise CHP’nin dindarlaşma yöntemi: dindar olmayan bir lider üzerinden dindarlaşma ya da mütedeyyin çevrelerle barışma. Eğer Atatürk dindar bir insandı hatta birinci meclis dualarla açılmıştır sonra da Atatürk Elmalılı Hamdi’yi Kur’an-ı Kerim’I Türkçeye tercüme etmesi için görevlendirmiştir dolayısıyla da “gayet dindar bir insandı” diyorsanız yazının geri kalanını okumanıza gerek yok zira siz büyük ihtimalle hayatınızın geri kalanında bu cümleleri tekrar edecek; karşılığında da “CHP camileri ahıra çevirdi”, “Ezanı Türkçe’ye çevirdi” cevabını alıp sonrasında da birer çay daha içip dağılacaksınız.
Okumaya devam edenler için Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal’in benimsemiş olduğu söylemin yani Bolşevik ve İslamcı söylemin Atatürk’ün hakikaten benimsediği düşünceler olmadığını, siyaset gereği söylediğini belirtmek gerekir. Dolayısıyla bugün Mustafa Kemal’e bakıp sosyalizme sempatiyle bakıyordu demekle dine sempatiyle bakıyordu demek aynı şeydir. Atatürk de çağ sonu entellektüellerinin çoğu gibi seküler dünya görüşüne sahiptir bu noktayla paralel olarak da İslamiyeti Türklerin gerilemesinin nedeni olarak gören bir seküler milliyetçiliği benimsemiştir. Dolayısıyla da İslamla ilişkilendirilebilecek tüm kurumları batılı ve ‘modern’ olanlarıyla değiştirme yoluna gitmştir. Ya da 1937 yılında yaptığı meclis konuşmasında egemenliğin yeryüzüne indirildiğinden, ilhamın gökten indiği varsayılan kitaplardan değil; ilimden alınmaya başladığını söylemiştir.
Bu örneklerin çoğaltılması detaylandırılması elbette mümkündür fakat asıl gelmek istediğim nokta, Atatürk dini hassasiyetleri olan bir lider değildi. Zaten birçoklarına göre böyle bir zorunluluk da yok. Fakat üzücü olan nokta, CHP’nin mütedeyyinlerle Atatürk üzerinden barışmaya çalışmasıdır; yani dindar olmayan hatta dine karşı mesafeli duran bir lider üzerinden dini hassasiyetleri olan insanlarla barışmak…
Kılıçdaroğlu’nun sözüne göre kim bilir belki de Atatürk bile kendisini sevmiyor olabilir…
NOT: Bu yazı Atatürk’ün dine bakışıyla ilgili yazılmış bir yazıdan ziyade CHP’nin son dönem politikasını eleştirmek adına yazılmış kısa bir gazete yazısıdır dolayısıyla yukarıda bahsedilen ve Atatürk ile ilgili olan noktalar konunun farklı yerlere gitmemesi adına yeterince açıklanmamıştır.
NOT2: Bu ülkede insanlar özellikle de siyasetçiler Atatürk’le ilgili bir eleştiri yapmak istediklerinde ‘Tek Parti Dönemi’ demeyi tercih ediyor; olur olmadık bütün hataları İsmet İnönü’ye atfediyorlarsa, Atatürk ile ilgili tabuların yıkıldığını ve ideolojilerden bağımsız olarak değerlendirilebildiğini söylemek mümkün değildir. Sözgelimi, Atatürk’le ilgili tabu ‘Olmasaydın olmazdık’ ise bu tabu ‘olmasaydın daha iyi olurduk’ retoriğiyle yıkılmaz.